“Yönetmeni benim, senaryosu benim, görüntü yönetmeni benim, ışık şefi benim, sadece müzikler bana ait değil. Çaykovski’ye yazdırdım müziklerini… İlginç bir film olacak… Kendi ölümümü çekeceğim, evet, kendi ölümümün filmini çekeceğim…”
SUNUŞ:
Türk Sineması’ndan dev bir yıldız daha kaydı… Yeri bir daha doldurulamayacak bir onur abidesi olarak da tanımlanmış olan Yavuz Özkan, geride çok ciddi bir boşluk bırakmıştır.
Türkiye’de ve dünya çapında bir çok Film Festivali’nde sayısız ödüller almış ve geride Türk ve Dünya Sinemasına 16 sinema filmi armağan etmiştir. Buna kısa metrajlı filmleri ve belgeselleri dahil değildir. Özkan, İstanbul’da maalesef 22 Mayıs 2019 tarihinde aramızdan ayrılarak edebiyete intikal etmiştir.
Yavuz Özkan, film yönetmenliğiyle birlikte filmlerinin senaristi, oyun yazarı, düşünce insanı, oyuncu ve özellikle de Türk Sineması’na gençleri yetiştirmek amacıyla 1995 yılında yapımcı Aycan Çetin ile birlikte kurmuş olduğu Z-1 Film Atölyesi‘yle birlikte bir çok sinema eğitim kurumunun da kurucusu ve eğitimcisi olarak sinema, sanat, sanat eğitiminin bir çok alanında sayısız yapıtlar üretmiştir.
21 Temmuz 1942 yılında doğmuş olan Özkan’ın geçtiğimiz hafta aynı zamanda 77. Doğum Günü idi…
Bu vesileyle ve ANI’sina, Hürriyet-Gösteri Dergisi‘nde Ekim 1995’de yayınlanmış olan ve ancak arşivlerden ulaşılarak aşağıdaki yazıyı gün ışığına çıkartarak iki bölüm halinde yeniden TurkishLibrary.Us‘de okuyucuyla bu kez online ortamda buluşturuyoruz.
Aşağıda ki ilk bölümde, “Yavuz Özkan Filmleri“ne, genel olarak Ekim 1995 tarihine kadar yapmış olduğu filmlerinin genel bir çerçevesi ve filmlerinin ortak duygusal-psikolojik elementleri ile çıkış felsefeleri, mesaj ve öngörülerini içeriyor.
İkinci bölüm de ise —huzur ve ışıklar içinde uyusun–, Özkan”ın filmlerine ilişkin, “kendi ifadesiyle” geride bırakmış olduğu ve özellikle de “Yavuz Özkan Film“lerini bilmeyen genç kuşak sinema öğrencileri, sinemaseverler ve genel izleyici ve de tüm merak edenler için, ilk yayınından ve aradan tam 24 yıl sonra, bu kez online yayınlayarak her kesitten ilgilisine ulaştırmayı hedefledik.
– Bircan ÜNVER
Arşiv: Hürriyet-GÖSTERİ Dergisi – EKİM 1995 – SAYI 179 – Sayfa 64 – 66
YAVUZ ÖZKAN SİNEMASININ GENEL ÇİZGİLERİ
1. Bölüm
Bu ay gösterime giren filmi ‘Bir Kadının Anatomisi’ Yavuz Özkan’ın sinema serüveninde yeni bir dönemin başlangıcı
““Ne yana baksam, kendi kusmuğuna bulanmış insanlar görüyorum, kendini reddeden insanlar.. Sığlığın, cahilliğin, kabalığın, her şeyin kölesi olmuş, sözcüklerden, sevgiden ürküyorlar artık… Bu yüzden çekmeye karar verdim bu filmi…”
Yönetmeni benim, senaryosu benim, görüntü yönetmeni benim, ışık şefi benim, sadece müzikler bana ait değil. Çaykovski’ye yazdırdım müziklerini… İlginç bir film olacak… Kendi ölümümü çekeceğim, evet, kendi ölümümün filmini çekeceğim…
Yavuz Özkan’ın “Umut Yarına Kaldı” filminde; yönetmen, filminde de söylediği gibi hem senarist hem oyuncu, hem yönetmen, hem görüntü yönetmeni, hem ışıkçı… Bir bakıma, yaşanılan değersizlikler, değer kayıpları, insanca yaşamaktan günbegün hızla uzaklaşmaya bir manifesto. Öylesine yaşamaya karşı bir yönetmenin “kendi intiharının” filmini çekmeyi düşleyerek, ‘süre gelen yaşamı protesto edişinin‘ de bir filmi…
“Umut Yarına Kaldı”, belki de Yavuz Özkan’ın yaşama bakışının, yaşama karşı duyduğu sorumluluğun yansıması, var olan olumsuzluklara bir tepki. Aynı zamanda müziği, dansı, üretmeyi, sevgiyi, insan ilişkilerini yücelten bir film.
Bir çok filminde karşımıza çıkan Yavuz Özkan’ın otobiyografisinin bazı gizli ipuçlarını bu filmde bulabiliriz. Örneğin “Yağmur Kaçakları”nda, kaçak olarak Fransa’ya giren filmin kahramanı, politik sığınma taleginin sonucunu beklerken –ki, bu onun için bir ölüm-kalım noktasıdır– karşı dairede yalnızlıktan bunaldığı için intihara kalkışan bir Fransız genç kadını (Mitchel) ölümden kurtarır. Onun viskiyle birlikte aldığı ilacı, sarmısakla ve ağzına parmağını sokarak, küstürmaya çalışırken, “Hay Allah! bizim memlekette insan öldürüyorlar, burada insanlar kendilerini öldürmek istiyor”, demektedir. O halde, “Umut Yarına Kaldı”da, bir yönetmen, neden kendi intiharının filmini çekmek istesin ki?
Bu noktada, intiharın ve sinemaçının protestosu, yapmak istemediği filmleri yapmak zorunda kalmasına bir tepki olarak gelişiyor.
Bu yazıya “Umut Yarına Kaldı”nın başlangıcı ile girdim. Belki o filmin, “Bir Yönetmenin Anatomisi”nin temel ilkelerini içinde taşıdığnı sezdiğim için.
Yavuz Özkan’ın filmlerinde karakterler basmaklıp tiplemeler değildir. Onlar, “Kemal, senin için olurum”, “Selma, sensiz yaşayamam…” gibi cümleler sarfetmez. Yönetmenin deyimiyle tipleri “bangır, bangır” değildir. Karakterler günlük yaşamdaki konumları gereğince tanımlanırlar. Bu kahramanlar bir bakıma, etnik değerlendirmelerden kaçınılarak, “insanlığın ortak değer ve algılamalarına açık” bir biçimde çizilir. O insan, Türkiye’nin bir şehrinde veya yeryüzünün herhangi bir yerinde yaşıyor olabilir ve belki de yaşamaktadır da…
Bu nedenle, Yavuz Özkan’ın birçok filminin ana karakterlerinin adları ya da sıfatları, sinemacı, küçük kız, ev sahibi, adam, kızkardeş, bakan, bakanın karısı, gazeteci, koca, piyanist, fahişe, mühendis, sevgili, patrondur. Bu tavır, yönetmenin “insanların gerçek kişiliklerini bulundukları konum veya meslek belirler” anlayışını ortaya koyuyor. Toplumların ortak birikimleri ya da bireylerin psikiolojik yapıları dil, din, ırk ve kültür ayrımı gözetmeden, ‘evrensel insan’ kavramıyla özleştiriliyor.
“Umut Yarına Kaldı”, “Filim Bitti”, “Büyük Yalnızlık”, filmlerinde ilk iki filmden tamamen farkı olarak yaşam koşullarının zorluğu, insanca yaşama hak ve özgürlükleri artık ana tema değildir. Karakterler bugünün Türkiyesinde idealize edilen yaşam standartlarına sahiptir… Evler çoğunlukla deniz manzaralı, modern döşenmiştir, yaşam standartları ortalamanın üzerindedir… Ama insanlar gene de mutsuz, kendi öz benlikleriyle ve çevreleriyle çatışma halindedir.
1980 sonrası yaşanan toplumsal olgulardaki değişime paralel olarak, Özkan’ın birey ve toplum temaları da değişti. Bu değişim Rönesansla birlikte gelen resim anlayışındaki değişime benzetilebilir. Rönesans öncesi resimde birey olarak ifade edilmeyen insan, rönesansla birlikte, kişisel bir kimlik kazandı. Yavuz Özkan da bir anlamda, kendi Rönesans arayışının örneklerini son filmleriyle vermekte.
Yavuz Özkan’ın “Maden”, Demir Yol”, “Umut yarına Kaldı”, “Yağmur Kaçakları” fimlerinde yüzlerce mozaikten bir portre oluşturduğu düşünülebilinir. Yönetmen bir anlamda parçadan bütüne doğru bir otobiyografi oluşturmaktadır.
“Umut Yarına Kaldı”, Yavuz Özkan’ın sanat yaşamında, ikinci bir dönemin başlangıcı sayılabilir. “Yengeç Sepeti”, bu dönemin doruk noktasıdır. Ve şimdi de bir üçlemeyle ‘üçüncü bir yeni dönem’e başladığı izlenimi uyandırmaktadır.
Yönetmenin son dönem filmleri, Türkiye’nin elli yıl sonrasının gündemini, insan ilişkilerinin gelişimi ve sorunları açısından yakalamaktadır. Bu dönemde ana tema iletişimsizliktir.
Yönetmenin son dönem filmleri, Türkiye’nin elli yıl sonrasının gündemini, insan ilişkilerinin gelişimi ve sorunları açısından yakalamaktadır. Bu dönemde ana tema iletişimsizliktir. “Bir Sonbahar Hikayesi”, “Yengeç Sepeti”, hatta “İki Kadın”da yaşamı sürdürebilmeye ilişkin temel sorunlar aşılmış, yaşam standartı gelişmiş olsa bile, insan ilişkilerinde yozlaşma söz konusu olduğundan, ‘hiçbir şeyin gerçekte iyiye gitmeyeceğine’ dair bir anımzatma, bir uyarı sezilir.
İdeal ilişki, ideal dosluk, ideal ayrılık, yaşama sorumluluğu, ilkelerden ödün vermemek, sevgi, özgürlük, üretmek, hatta belki de yaşama disiplini, gibi temalar, filmlerin temel izleğidir. İdealize edilen ‘ayrılık’ olmamıştır. “Filim Bitti”deki filmin gerçeği, yaşamın gerçeğiyle bütünleşir. “İki Kadın” da ise, iki üç noktadaki Kadın, bu kez idealize edilen dostluğu gerçekleştirmektedir. Bu anlamda, farklı konum, sinema dili, estetiği, farklı hikayelere rağmen filmler genel olarak değerlendirildiğinde, tematik bir devamlılıkla, içerik ve biçiminin bilinçlice geliştirildiği görülmektedir.
Genel olarak Yavuz Özkan’ın filmlerinde kadına, geleneksel ve ahlaksal yargılarla, tabularla değil, insancıl ve psikolojik boyutlarla yaklaşılır. Karakterler gerçekçidir ve yaşayan tiplerle bütünleşir. Türk sineması kültürü adına bu, gerçekten ileri bir adımdır. Genel olarak sinemamızdaki ‘kadın’ tiplemesi neredeyse iki kategoriye indirgenmiştir. Bu genel yaklaşımın bıktırıcılığı ve yılgınlığında, Özkan’ın filmleri bu anlamdaki bir gelişme ve yaklaşıma kapı aralamak adına umut verici.
“Bir Kadının Anatomisi”nde, erkekler üç genel kategoriye ayrılıyor. Bir kadının üç farklı evlilik ve yaşama standartı içindeki durusu, mutluluuğu ve çatışmaları yorumlanıyor. “Birlikte olduğu erkeğe göre biçimlenen…” Sibel karakteri, yaşama aktif olarak katılan Türk kadınını anlatan ortak bir karakter ya da bir “tip” oluşturuyor mu? Bu sorunun yanıtını da filmi izleyen izleyicilere bırakıyoruz. Ayrıca, yönetmenin bir üçlemenin ikinci halkası olarak çekime başlayacağı “Bir Erkeğin Anadomisi”nde de, belki kadınları kaç genel kategoriye ayırdığının ve tanımladığının da ipuçlarını bulacağız. Üçlemenin son halkası ise “Bir Vahşetin Anatomisi”…
– . –
Bircan Ünver, Hürriyet-GÖSTERİ Dergisi – Ekim 1995 – Sayı 179 – Sayfa 64 – 66
- Bölüm’ün sonu
İstanbul’dan Kütüphanelerden Gösteri Dergisi’ni Arşiv’lerden tarayarak bu söyleşinin gün ışığına çıkmasına vermiş oldukları zaman ve emek için Z-1 Film Atölyesi‘nin (1995) Yavuz Özkan ile birlikte Kurucusu ve Yapımcısı Aycan Çetin’e çok teşekkür ediyoruz. TLM
Açıklama: Bu sayfada yer alan görseller Z-1 Film Atölyesi tarafından, TurkishLibrary.Us yayını için Temmuz 2019’da sağlanmıştır. Gösteri Dergisi’nde ki 1995 yılında yayınlanmış olan görseller ile aynı değildir.
2. Bölüm > Yavuz Özkan ile filmlerinin ortak temeları üstüne bir söyleşi yaptık…. (1995)
YAVUZ ÖZKAN: “BİLGİSİZLİK, İNSAN YAŞAMININ EN ZAHMETSİZ İŞİDİR”
Sosyal Medya: @turkishlibrarymuseum @lightmillennium
#lightmillennium
Linkedin @The Light Millennium Twitter: #TurkishLibraryMuseum
The US Turkish & Library Museum (TLM) web sitesi, The Light Millennium kuruluşu bünyesindedir (2001, New York). Bu sitede ki yayınlar, etkinlik ve bülten içerikli yayınlar hariç, yazılı izin alınmadan kopyalanamaz-çoğaltılamaz. Teşekkür ediyoruz. TLM.