ROCK TO ROCK – EARTH DAY RIDE (DÜNYA GÜNÜ BİSİKLET TURU)
CONNECTICUT, Nisan 2022
“İklim değişikliği yaşadığımız evleri yok ediyor. Dünyadaki sayısız topluluğu kökünden söküp atıyor yok ediyor. Sormak zorundayız: Şimdi nereye gideceğiz?”
Yazı ve fotoğraflar: Demet DEMIRKAYA, LMGlobal.Org
Bridgeport, yaşadığım Long Island bölgesine bir arabalı vapur ile 1,5 saat uzaklıkta. Bisiklet turunun yapılacağı eyalet bu sefer Connecticut. Ve oraya bir ferry-arabalı vapur ile geçmek için sıradaki yerimi alıyorum. Arabamın arkasında bisikletim sıkı sıkı bağlı .Bu sefer önceki tura götürdüğüm arazi-dağ bisikletim yerine road bike denilen yol bisikletimi seçtim. Hem daha hafif seri hem de dönüşümlü olarak bisikletleri değiştirdiğim zaman fiziki performansımı, kondisyonumu ve bisiklet deneyimimi geliştirdiğine inanıyorum bu değişimin.
Gemiden inerken farkettiğim ilk şey Bridgeport’un az önce bindiğim karşı sahili Port Jefferson, NY bölgesinden ne kadar da farklı olduğu ve hatta yavan ve sakil kaldığı oluyor.
Tam bir sanayi bölgesiymiş bir zamanlar belli. Zira beni ilk karşılayanlar daha gemi yanaşmadan uzaktan görünen yerli yersiz sahile yayılmış fabrika bacaları, üst üste yığılmış konteynerler, onlarla bağlantılı çöpler, variller vs. Sevimsiz yani ..Yeşil istiyorum ben mavinin yanına yakışan odur öyle değil mi? Ya da duman tütsün bu fabrikalardan taşıma araçları girip çıksın..hayat olsun içinde..ama yok!
Bir zamanlar fabrikalarla dolu bu şehir artık o fabrika binalarının kalıntılarıyla hayalet şehir gibi. Terkedilmişlik sinmiş her yere.
Limana yanaşan gemiden arabamla inerken hüzün basıyor. Sevmiyorum bunu. 20.ci yüzyılın kendini yenileyen ağır sanayi temposuna yetişememiş gemi yapımında zamanında çok önemli bir liman olan bu şehir, kaybettiği sanayi ve dolayısıyla da iş gücüyle böylesi terkedilmişlik kokuyor.
Şimdi ben bu hüznümü alıp yarın sabah katılacağım 40 mil-64km bisiklet turuna taşırsam ne olur! Umuyorum turun yapılacağı park ve çevresi böyle “basmaz” beni. Doğa ile beslenen, yeşil ile şarj olan, mavi ile modu tavan yükselen bendeniz adrese yeniden bakıyorum. Aşağı yukarı 25 dakika uzaklıkta East Rock Park. Çok farklı mıdır ki! Öyle..!! Şükür!
East Rock Park, New Haven
Bu seferki bisiklet maratonu(bikeathon); 22 Nisanda iklim değişikliği, çevre kirliliği, hızlı kentleşme’nin getirisi bitki örtüsünün zarar görmesi ve tetiklediği yüzlerce başka soruna dikkat çekmek amacıyla çeşitli etkinliklerin düzenlendiği, uluslararası çapta kutlanan bir gün olan Dünya Günü (Earth Day) için yapılıyor. Yine bir yardım amaçlı bir bisiklet turu “charity ride“. Yani doğa adına bir “hayırseverlik” için bir bisiklet turu.
23 nonprofit organizasyonun New Haven bölgesinde yaptıkları çevresel işler için kullanması hedeflenen toplanılacak para, biz 600 bisikletçinin pedallarının gücüne baktığı kadar aynı zamanda her birimize “fundraise” yani bağış toplama opsiyonunu vermiş olmalarından dolayı kişisel iletişim çabalarımıza da bakıyor. Bazı bisikletçiler kalabalık gruplar halinde. Onların teker teker bağış toplama ilanları açanları olduğu da düşünüldüğünde sanıyorum az buz bir meblağ olmayacak bu rakam.
Turun başlangıç ve bitiş noktası bu bölgenin çok güzel bir parkında. East Rock Park. Zaten turun tam tekmil ismi Rock to Rock yani parkın doğu taşından batı taşına dek çepeçevre dolaşıp, seçtiğiniz mil (km) bazında çevre kasabalardan, ilçeler hatta şehirlerden de geçtiğiniz ve sonunda da parkın batısında bitireceğiniz bir tur bu. Yine opsiyonlar 20,40,60 mil. 40 mil(65km) benim tercihim. Yavaş yavaş kondisyon kazanıyorum. Ki kazanmalıyım da zira 15 Mayıs’ta benim için farklı da bir değer taşıyan çok sevdiğim babamı kaybettiğim hastalığın bitmesi için yapılacak ‘Ride to End Alzheimer‘ turunda 45 mil yani 72 kilometre yapacağım.
Park’ın doğu kapısından ‘start’ımızı aldık. Yavaş ve tempolu, sıra sıra önce ışıklardan, anayollardan ve sonra da dar sokaklardan geçiyoruz. Isınıyoruz sanki. Bisikletlerimiz de açılıyor. Viteslerde sorun mu var, frenler ses yapıyorsa sertse, tekerlekler hava kaçırıyorsa hep bu ilk başlangıç kilometreleri önemli rol oynar bunları farketmede. Uzun mesafeler katedip sonra sorun yaşamamak için bu ilk 30 -35 dakika benim için de hep bisikletimi ve kendimi tarttığım, yokladığım zamanlardır.
New Haven bir üniversite şehri. En çok da Yale üniversitesine ev sahipliği yapmasıyla biliniyor. Ekonomisinde çok önemli yeri var bu üniversitenin tahmin edeceğiniz gibi.
East Rock parkından çıkar çıkmaz birkaç ışık sonra üniversitenin ihtişamlı ve çok geniş bir alana yayılmış binalarının önünden geçiyoruz.
Bambaşka tarz kafeler, hemen hemen çoğundan müzik seslerinin yayıldığı suya bakan barlar, küçük kitaplıklarla bezeli restoranlar, antika eşya dükkanları ve konsepti bizim D&R ları andıran kitapçılarıyla eğitim seviyesinin yüksek olduğu bir bölgeden geçiyoruz, belli.
Öğrenciye kiralık evler ile bezeli yolumuz boyunca yine bu bölgede yaşayan öğrencilerin yollarda yanımız sıra koşuya çıktığını, bazılarının bizim turun arasına bisikletiyle karışıp sonra ya sıkılıp ya da yorulup ayrıldığını da gözlemliyorum.
Bisikletimde bundan önceki Tour De Franklin‘de olduğu gibi LMGlobal Organizasyonunun logosunun asılı olmasından dolayı birkaç kişi ile hem bisiklet sürüyor hem de bana sordukları nedir kimdir LMGlobal sorularını cevaplamaya çalışıyorum. Adının Carlson olduğunu öğrendiğim bir bisikletçi, Manhattan‘da bir firmada risk yöneticisi olarak çalıştığını ve kız arkadaşının 2 sene önce kanser tedavisi gördüğü dönemde başladığı gönüllü “event planner” işinden bahsediyor bir kanser kuruluşunda.
Korona’dan sonra çok zorlandıklarını anlatıyor yardım toplamak konusunda. Ekonomiyi, bizim organizasyonun nasıl ayakta kaldığını, 22 yıllık geçmişini, Birleşmiş Milletler bağlantısını ve onun işini konuşuyoruz biraz. Sohbetimize bir hemşire katılıyor. Ruh halinin bu son 2 yılda çok bozulduğunu ve bu turlarla kendini yine doğanın tedavi eden gücüne bıraktığını söyleyerek bizi daha ruhani bir yerlere çekiyor.
Bir zaman beraber gitsek de sonra hep olduğu gibi yavaş yavaş kopmalar başlıyor. Yanımda biri yok artık. Ama her birimiz görüş mesafesindeyiz. Sohbet bitip de tek kalınca insan daha da içine çekiyor gördüklerini. Ne hoşmuş bu şehir diyorum kendi kendime.
New Haven bir sahil şehri de aynı zamanda. Suyla öyle içiçe ki. Quinnipiac Nehri çepeçevre sarıyor Connecticut eyaletini. Bir taraftan da Long Island Sound‘un kıyılarında denizle kucaklaşıyoruz. Öyle güzel ki bu kavuşmalar, benim deniz sevdam suya aşkım bisikletin tepesinden gördüğüm manzaralarla iyice depreşiyor.
Long Island Sound; çevredeki nehirlerin tatlı sularının Atlantik Okyanusu‘nun tuzlu suyuna karıştığı eko sistemde önemli rol oynayan haliçlerden biri. Büyüklerinden de.
1200’un üzerinde omurgasızın, çeşit çeşit balık türünün ve düzinelerce kuşun hayatlarının bir dönemini geçirdikleri korunaklı bir alan. Milyonlarca insanın yaşadığı, Connecticut’un kuzeyinden Long Island New York’un güneyine dek kapladığı bölgedeki limanlar, liman şehirleri, yazlık evler, tekneler, yatlar ile kocaman bir sahil şeridinin içinde bizim de gözümüzün şekeri Long Island Sound..
Bikeathon’umuzun 30cu kilometresinden sonra ayrılıyoruz diğer tüm renklerle ortak gittiğimiz yoldan ve dimdik bir yokuşa vitesleri iyice düşürerek asılıyoruz pedallara..Biz mavi rengin yani 40 mile(64km) katılımcıları şimdi bambaşka bir güzelliğe çeviriyoruz pedalları. Mola vereceğiz burada.
Lighthouse Point Park
Park devasa..! 82 dönüm arazi, alabildiğince geniş bir sahil, bir tarafta 110 senelik bir atlıkarınca bir tarafta kanolar, küçük kayıklar, New Haven limanında demirli tekneleriyle, balıkçı ağları, istakoz kapanlarıyla çevrelenmiş kıyılarıyla, semada kelebekler, şahinler, atmaca ve zaman zaman da kartal trafiğiyle kuş gözlemi meraklılarının da uğrak yeri olan bu parkta yok yok!
Konserler, partiler, pikniklerin yanısıra yardım kampanyaları için düzenlenen organizasyonlara ev sahipliğiyle de bilinen bir park burası. Ki biz de kendi turumuzun yol boyu işaretlerini takip ederken Lighthouse Point’e geldiğimizde tam da bugün orada başka bir organizasyonun kanser için yaptığı bir farkındalık ve yardım toplama kampanyasına denk düşüyoruz. Hatta kalabalıkta genel bir nezaket kuralıdır biz bisikletçiler de iner iteriz bisikletimizi aslında basıp gidebileceğimiz yol ve alan olmasına rağmen. Bu bir yerde o organizasyona ve katılımcılarına saygı da gibidir.
73 basamaklı fenere tırmanmadım elbette turun ortasında, dimdik yokuşun hemen ertesinde..! Ama aklımdan da geçirmedim değil. Zira tura başlamadan önce aşağıda-aşağıda diyorum, çünkü kuşbakışı görülüyor tüm New Haven sahili o parktan-organizasyonu düzenleyen ve buranın yerlisi olan görevlilerden birinin anlattığı üzere; 13 Amerikan Kolonisinin bağımsızlığını ilan ederek kazandığı Amerika’nın Kurtuluş Savaşı (The Revolutionary War) sırasında bu 21 metrelik fenerin tepesinde bir ingiliz öldürülüyor. Amerikalı bir çiftçi tarafından ve cesedini orada bırakıp gidiyor. Büyük Britanya cesede sahip çıkmıyor ve almıyor öylece bırakıp gidiyorlar onlar da yenilginin hezimetiyle. Ve işte o gün bugündür o ölen ingilizin bu fenerde yaşadığı ve çevredeki ormanlıklarda geceleri dolaştığı rivayet ediliyormuş. Hayaletinin bittabi!
Park’ın içinde de bir 8-9 kilometre kadar belirtilen güzergahta gittikten sonra biraz iniyorum bisikletten. Mola. Birkaç fotoğraf alıp su içmek yerine ağzıma bir tane çilekli enerji jölesi atıyorum.
Ben turlarda çok su içemiyorum. Doluluk hissi ve sonra da boşaltım ihtiyacına sebep vermesi sebebiyle bu jölelerden çiğnediğimde içerisindeki mineraller, terle kaybedilen tuz, çeşitli vitamin ve mineral katkılarıyla bu enerji jöleleri ihtiyacımı, şikayetçi olduğum konulara sebebiyet vermeden gideriyor.
Carlson, hemşire kız, daha önce bir turla Türkiye’de Akdeniz sahilini gezdiklerini anlatan çift ve bir iki aşina yüzün de olduğu kalabalık grup ile buluştuk tekrar bu kısa molada. Fakat cidden çok kısaydı bu buluşma! Zira..
Şimdi yokuş aşağı diyorsunuz değil mi? İşin daha kolay, gelirken çıktın şimdi dönüşte ineceksin. Tabii tabii!! Düşünmüşler bizi eksik olmasınlar!
O yokuşu ineceğim hayaliyle kendi yarattığım bir oku takip ettiğimi anladığımda insan beyninin ezbere ne kadar yatkın olduğunu düşünüyorum. Geldiğim yolu aynen geri takip ederken hiç bakmadım bile bizler için konulan işaretlere. Şöyle bir extra 2- 2,5 mil gittikten sonra duruma ayan ben çevremdeki tüm bisikletçileri geçemeyecek kadar full kondüsyon olmadığımı bildiğimden de olsa gerek niye bu kadar tenha etrafım, nerde bu başladığım grup diye aranırken farkettim ezberden gittiğimi.
Onları bulmam 2 -2,5 milimi aldı ama kavuştuk birbirimize aşağı yukarı benimle 40 mile başlayan 20 -25 bisikletçiyle. Beni görünce bir alkış koptu demek isterdim ama geldiğimin ve aralarına kaybolduğum gibi karıştığımın da farkında değildiler diyeyim de siz anlayın turlarda kaybolana ne oluyor.!
64 kilometreyi sonlandırırken başladığımız parkın batı kapısından içeri girdiğimizde bizi canlı müzik, barbekü kokuları, soğuk ve köpüklü biraların satıldığı stantlar, bisiklet markalarının tanıtımını ve pazarlamasını yapan sponsorlar karşılıyor.
Ellerinde biralar kimi otların üstüne kimi banklara oturmuş, terli ama yüzlerinde turu tamamlamış olmanın gururu ile bisikletçiler şarkılara eşlik ediyor kimi hasbihalde.
Hemşire kızla ben (adını sonradan öğreniyorum gün boyu ona ”you” demiştim!!) Earth Day için çevre okullardaki çocukların hazırladıkları rengarenk afişlerin arasında dolaşıyoruz. Doğada diyor tüm renkler. Ve doğadayız ne güzel. Değil mi Demet, diyor. Belli mutlu bugün çok.
Arada bazılarının fotoğrafını alıyorum. Öyle hoş ki yazdıkları cümleler o rengarenk kanvasların üstüne yaptıkları resimler kadar etkileyici. Birinde:
“İklim değişikliği yaşadığımız evleri yok ediyor. Dünyadaki sayısız topluluğu kökünden söküp atıyor yok ediyor. Sormak zorundayız: Şimdi nereye gideceğiz?”
Not: 20’yi aşkın çevreci organizasyonun ve 600’ü aşkın bisikletçinin pedallarıyla dikkati çektiği bu yılki Rock to Rock Earth Day bisiklet turu 165bin dolar bağış toplamış.
Yazı ve fotoğraflar: Demet Demirkaya, LMGlobal.Org