Kitap | Etkinlik | Söyleşi
“Serde zaten dünya insanı olmaya da bir istek var. Evrildim. Tüm değerlerim olmasa da, en çok aşk evrildi. Yeniden tanımlamaya başladım. Tek tanımı var mı? İlk aşk sözcükleri kimler arasında konuşuldu, derken global dünya da aşk–meşk ilişkilerine kafayı taktım.”
TANITIM:
Öykü ve oyun yazarı Ayşe Alagöz, Amerika Türk Kadınları Birliği’nin | ATKB düzenlediği kitap söyleşi ve imza gününde, “Erkek Atlası” adlı öykü kitabını tanıttı.
Etkinlik, 1 Aralık 2019 Cumartesi günü öğleden sonra, Manhattan’da, Atatürk Okulu’nunda yer aldığı, 6. Bölge’de Lillie D Blake Okulu’nun kütüphanesinde gerçekleşti. Etkinliğe, ATKB’nin “kadın” üyeleri ilgi gösterdi ve yazarı ilgiyle dinledi.
Özellikle kitabında yer alan kadın kahramanlarının öyküsünü topladığı ve seçmiş olduğu şehrin de New York olması, kitabını New York’ta tanıtmaktan ayrı bir heyecan ve onur duyduğu ifade etti. Ve, ATKB Başkanı Şermin Özçilinger ile Yönetim Kurulu üyelerine ve programa tüm emeği geçenlere teşekkür etti.
Alagöz, sunumunda, New York macerasını, Türkiye’de tabularla yetişmiş olarak NY’a gelmiş olmasını, yine NY’ta boşanmış olarak Türkiye’ye dönmüş olması sonucu, Türkiye’de sosyal sorumluluk projelerine dahil olduğunu, özellikle de “Erkek Atlası” kitabının tüm gelirini, “Mor Salkım” derneğine bağışladığını anlattı. Kendisini, bir “hikaye toplayıcısı” olarak da tanımlamakla birlikte, üç oyunu sahnelenmiş ve yeni bir oyun üzerinde de çalışıyor olması nedeniyle, kendisini daha çok, “oyun yazarı” olarak tanımlayabileceğini ifade etti.
Özellikle kişisel gözlemler, katılmış olduğu workshops’lardan paylaşmış olduğu alıntılar, “aşk” kavramından her birimizin ne anladığını sorması ve kendi arayış ve aşamalarını da şeffaflıkla paylaşmış olması ilgiyle karşılandı.
Şahsen, “Erkek Atlası” kitabının adından daha çok “kadınları” sosyal ve insan hakları açısından incelemiş–öyküleştirmiş olduğu algısını edinmiştim! Tabii, kitabın gelirlerinin de “Mor Salkım Derneği”ne bağışlanacağının duyurulmuş olmasının da bu algıda önemli bir payı oldu. Özellikle bu yanlış algımı düzeltmiş ve kitabın tanıtımını da sahibinden dinlemiş ve kısaca içinde yer alan öyküler ve kahramanları hakkında da genel bir bilgi edinmiş olmaktan, aynı zamanda Ayşe Alagöz’ü de şahsen ve onun, “tabulardan arınmış ve de aşmış, aynı zamanda etkinliğe katılan herkesi de, arınmaya ve aşmaya davet etmiş olmasından dolayı, içtenlikle kutluyorum.
Bu tanışıklık sonucu, özellikle konuşmasını TurkishLibrary.Us’de yayınlamak isteğimi iletince, özellikle Türkiye’ye dönüş günü o koşuşturma ve telaş arasında göndermiş olduğu için çok teşekkür ediyorum.
Ayşe Alagöz’ün konuşmasının önemli bir bölümünü, özellikle benim gibi ilk etapta kitabının isminden yanlış algıya sahip olanların da, yazarı ve kitabını doğru tanıması için, aşağıda yayınlıyoruz. Aynı zamanda, 30 yıla yakın New York’ta yaşayan biri olarak, bugüne değin, Alagöz’ün yaşamış, gözlemlemiş, toplamış, derlemiş ve hepsini bir arada kendi süzgecinden geçirerek, kurgulamış olduğu hikayelerinde kadın-erkek, genç-yetişkin herkesin kendinden birşey bulacağı kanısındayım. Çünkü, her ne kadar her birimiz Türk veya değil birbirimizden çok farklı da olsak, nihayetinde hepimiz ırk, din, dil, cinsiyet fark etmeksizin biraz da birbirimize benzeriz…
Bu noktada, sizi New York’ta 1 Aralık Cumartesi gününe, Ayşe Alagöz’ün sunumuna davet ediyor ve sözü genç yazarımıza bırakıyorum:
Konuşma metni/sunum: Ayşe Alagöz
“Herkese Merhabalar,
Şu anda karşınızda kitabını imzalayacak bir yazar olarak bulunsam da, aslında ben de sizler gibi bir gurbet kuşuyum. Hepimiz vatanımızı, büyüdüğümüz topraktan çeşitli nedenlerle ayrıldık. Kimimiz okumak için, kimimiz evlenmek, çalışmak ya da düzen kurmak ya da bir şeylerden kaçıp yani bir duxen kurmak için yer değiştirdik. Aslında hikayeler burada başlıyor. Kitabımın adı Erkek Atlası. Sekiz ayrı kadının, New York’da yabancı erkeklerle olan aşk hikayelerini anlattım. Hepsi kurgu. Bir kadının içinde belki beş ayrı kadın var. Benim kendi hikayem o gerçek. Bir aşk acısından kaçarken, baktım Amerikalı bir fotoğrafçıya takılmışım ve Bursalı kadifeli gelin olarak New York’a gelin gitmiştim. 72 milletin yaşadığı, 67 ayrı dilin konuşulduğu tam bir Açıkhava sirkiydi.
Biliyorsunuz, ilk zamanlar çok zordur.
Yeni bir kültür, yeni bir dil, bir de ben de koca var. Adama laf yetiştireceğim diye, mutfak dolabında elektronik sözlük saklıyorum. Gizli gizli bakıyorum ve yanında gidip lafı gediğine koymaya çalışıyorum.
Biliyorum hepinizin dil öğrenirken neler gelmiştir başına. Aslında ben burada olan hepinizin hikayelerini merak ediyorum.
Erkek Atlası’nı 2 ayda yazdım ama seneler süren hikayeler biriktiriyorum. Zaten insanları hep izlerim, kim olduklarını tahmin etmeyi, ne yaşadıklarını kestirmeyi seviyorum.
Gurbette insan sanki üçüncü bir göz ediniyor.
Herşeyi izlemek , öğrenmek ve takip etmek zorundasın ki, düzene uyabilesin.
Hatta insan kendini bile izliyor.
Özellikle yabancı dili konuşurken. Gurbetteki ilk zamanlarda alnımda “made in Turkey” ile dolaştım. Gurbette birçok şeyin önemi ve sıralaması değişir. Küçük şeyler önem kazanır, eskiden mühim addedilen meseleler önemsizleşir.
Kendi ülken gözüne daha baharatlı daha bir oryantal görünür ve yeri gelir, “vay be dersin gerçekten Doğuluyuz” denir! Türkiye’de asla Bülent Ersoy ya da Orhan Gencebay dinlemeseler de; ama gurbette yaşamaya başlayınca, bu şarkıcıların albümlerini dinleyip efkârlanan insanlar tanıyorum.
Gurbette olmaya gör, karşına çıkan memleketlini sevgiyle kucaklarsın. Farklılıklar önemsizleşir. Ortak hasret, ortak burukluk, ortak azınlık olma hali, Türkiye’de belki de kolay kolay aynı masada oturmayacak insanları, gurbette buluşturur, hatta arkadaş yapar.
New York’ta bir çok arkadaşım oldu. Çevremdeki insan ilişkilerini incelemeye başladım.
Radarlar zaten hep açık. İşte, sokakta, akadaşlar arasında ama en çok da kadın erkek ilişkielerini inceledim. Tam bir hikaye kollesiyonerine ya da “story gangster“a dönüştüm.Tabi Türk kadın gözlüğü ile bakıyordum. Nasıl bir gözlük bu; Türkan Şoray, Kadir İnanır filmleri ile büyümüş, aile değerleri ile harmanlanmışı mahalle baskısını damardan almış, tabuları olan Müslüman toplumun gözlüğü. Öldüğümde mezar taşıma ARZUM Film sundu, yazdırabilirim o kadar yani.
New York’da en çok flört edebilen, dişiliğini saklamadan kendini var eden kadın tipine haset ettim. İtiraf ediyorum onların modern binalarını yok teknolojilerini değil. Kadın olma hallerindeki özgürüklerini kıskandım. Seneler için de çok kültür ile çok dilli, çok renki yaşamak beni farklı bakış açılarına götürdü.
İlk başlarda üç ayrı adamdan çocuk yapan ve hiçbiri ile evlenmeden yaşayan asistanımı kınamamaya başladım.
Serde zaten dünya insanı olmaya da bir istek var. Evrildim. Tüm değerlerim olmasa da, en çok aşk evrildi. Yeniden tanımlamaya başladım. Tek tanımı var mı? İlk aşk sözcükleri kimler arasında konuşuldu, derken global dünya da aşk–meşk ilişkilerine kafayı taktım.
Özellikle de kültürlerarası yaşananlar mercek altında idi. Konferanslara workshoplara katıldım. İçten içe kıskançlık devam tabii.
Neden Türk kadını ilk baştan beri dişi kimliğine sahip çıkamıyor saplantısı. Ben cinsellikten söz etmiyorum. Kadının aşkı yaşama özgürlüğünden bahsediyorum, yanlış anlaşılmasın. Katıldığım bir konferansta Belçikalı bir pskikolog Bruno Humbeeck, Aşk ilişkilerini bir eve benzetiyordu.
Hadi gelin bir ev hayal edelim. Bodrum katındayız. Burası tüm biyolojik mekanizmanın adresi. Yani herley fiziksel. Şehvet, seks, tutku burada dönüyor. Karşındaki insanın güzel kalçalı, dışlı ne bileyim kaşlı gözlü olması yeterli. İstersen bir gece istersen bindir gece ama olayın mantığı sadece seks. Kitaptaki karakterlerden biri böyle bir tip mesela.
Biraz ehlileştirilmesi gereken bir zemin olabilir bazen. Cinselliği zamanla aşıyorsunuz ve sonra neresi giriş katı geliyor. Duygular ve aşk katılıyor. Romantizm dorukta. Onu özlüyor, sürekli görmek istiyorsunuz. Erkek Atlası’ın da var. Hiç yaşamaması gereken bir ilişki, adam ondan küçük Yunanlı bir ahçı ama aşkın gözü kör. Kültürel ya da sosyal hiçbir farklılık işlemiyor. Çünkü gözlerinize perde inmiş durumda. Tanzanyalı, Teksaslı ya da Çinli olsa farketmezz..Erkeklerim durumu daha da vahim. 8.2 sn de aşk olabiliyorlarmış.
Kadında durum bizim kafalar farklı işlediği için daha zor ve uzun. Ruh ikizimi buldum gazıyla ikinci kata çıkıyorsunuz. Beyindeki hormon düzeyi aşk ayarlarında. Dopaminler, serotininler, oksitosinler gırla ama bir gün, gözünüze ilah gibi görünen aşkitonuz, diyelim Afrkalı bir sevgiliniz var. Arkadaşları ile çorba içerlerken acaip sapırtılar ve sesler çıkartmaya başladı. Ya da Hintli sevgiliniz bir davete giderken başına sarisini bağladı. Gitti o mühendis geldi bir Hintli Guru. Ya da hayvansever sevgilinizle bir kurban bayramı Türkiyede’siniz az önce kurban edilen köylünün etinden ailece iştahla yemek yiyorsunuz!
Ne oldu aşkito ötekileşmeye başladı gözünde. İşte burası kültürlerarası aşkın bam teliiii.
Tüm ilişkilerin global ya da yerel düzlemde bam teli. Çünkü aynı sosyal çevrede büyümediniz. Burada zıt kutuplar birbirini çeker değil. Benzer uçlar birbirini çeker işler. Yahudilerin bir sözü var, “mutlu olmak istiyorsan aynı pazardan evlen“, diye.
Neden ? Çünkü aşkın kültürel ve tarihsel bir boyutu var. Büyüdüğün ülkenin ve ailenin ta DNA’larına kadar işleyen özellikleri var. Ait olduğun etnik ve dinsel gruplara göre yaşamışsın.
Şimdi, yeri geldi bir fıkra anlatayım.
Bir Fransız, bir Alman ve Bir türk müzede Havva ve Adem’in cennetteki tablosuna bakıyor. Alman – Bedenlerindeki kusursuzluğa bakar mısınız ? Bir soy yaratmak için yaratılmışlar. Bunlar kesin Alman arı ırkından olmalı derken. Fransız karşı çıkıyor. Havva ne kadar güzel, Adem ne kadar yakışıklı. Aşk için yaratışmışlar. Bu denli çekici olduklarına göre kuşkusuz Fransız olmalılar. Türk tabloyu uzun uzun inceledikten sonra. Bunlar kesin Türk, üstte yok başta yok. Elmadan başka yiyecek yok ama aşıklar ya kendilerini cennete sayıyorlar… İşte bundan bahsediyorum.
Genetik bağlantısı bulunan eros ve mania olarak adlandırılan iki aşk tarzı mevcut. Eros, fiziksel cazibeye dayalı, mania ise sahiplenici, kıskanç ve zedeleyici özelliklere sahip.
Eros tarzı aşk yaşayan insanlarda genellikle dopamın miktarı azalıyor ve ödül alma ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bu ihtiyacı karşılamak için de birer tutkulu aşığa dönüşüyorlar. Mania tarzı aşklarda yaşanan problem ise bir çeşit mutluluk hormonu olan serotonini düzenleyen gendeki mutasyondan kaynaklanıyormuş.
Gazetelerin üçüncü sayfa haberleri gösteriyor ki Türkiye, maalesef aşkından sevgilisini ya da eşini öldüren erkeklerin ülkesi. Türk erkeklerinin pek çoğunun aşk tarzı mania gibi. Etik kurulları izin verirse Türk erkeklerinin bu geninde bir mutasyon var mı diye bakmak lazım
“Endişeli Modern” kesimin yurtdışı şubesi gibiyim.
Kendi kültürümü, seçimlerimi, köklerimizle şimdiki yaşam şartlarımızı içselleştirmiş,şimdi de içinde büyüdüğümüze oranla bambaşka bir kültürü, ikisi arasında kaybolmadan yaşamak, özümsemek gibi harika bir şansımız var.
Sıla özleminden arada boğazımız düğümlenirken, bir yandan da dünya insanı olmak yolunda keyifli zamanlar geçiriyoruz.
İçten ve dıştan bütün saldırılara, enflasyona, trafik canavarına, komşularına, Avrupa’ya ve bütün dünyaya rağmen asırlardır ayakta kalarak doğal seleksiyonun yarattığı en güçlü millete ait olmanın tadını çıkartmakta var tabii.
Bütün dünyanın kaos olarak tanımladığı durumlarda kendinizi evinizde hisseder, huzur içinde yaşarsınız. Radyo dinlerken duyduğunuz bir parçayla kaderinize küşer ağlamaklı olur, ondan sonraki parçayı duyar kalkar fıkır fıkır oynarsınız.
Her sabah vatanı kurtarmak üzere yeni bir senaryo ile uyanır, “bugünün işini yarına bırakarak yatarsınız.”
Alagöz, konuşmasının sonucunda, tüm katılanlara tek tek, “aşk” kelimesinin kendilerine ne anlam ifade ettiğini tek bir kelimeyle yanıtlamasını istedi ve dinleyciler de bu öneriye ilgiyle tek tek yanıt verdi.
Akabinde, Mor Salkım Derneği‘ni tanıttı ve kitaplarını imzaladı.
Kitap imza bitiminde, daha öncesinden kararlaştırmış olduğumuz üzere birbirimize kitaplarımızı imzalayarak, günün anısına kitaplarımızla birlikte fotoğraf çekindik.
‘ERKEK ATLASI’ TANITIM BÜLTENİ
Kendisini dünya insanı olarak tanımlayan Ayşe Alagöz’ün deneyimleri, gözlemleri, tanıklık ettiği hikâyeleri Ceres Yayınları’ndan çıkan Erkek Atlası kitabında buluştu.
Ünlü oyuncu Cem Özer de kitapta önsöz ve son nokta yazısıyla yer alarak destek verdi.
Sekiz ayrı hikâyeden oluşan kitaptaki tüm olaylar yazarın da yaşadığı New York şehrinde geçiyor.
Ayşe Alagöz, global dünyada aşk ve Türk Kadını olmak üzerinden ilişkileri; kültürel, tarihsel, etnik ve coğrafi aidiyetler gölgesinde yaşanan aşkları, mizahi bir dille irdeleyerek önyargılarımıza ışık tutuyor.
Aynı zamanda sosyal sorumluluk projesine dönüşen kitabın geliri Mor Salkım Kadın ve Dayanışma Derneği’nin “Şiddet Hattı” bağışlanarak; ayakları üzerinde durmak isteyen binlerce kadına okuyucuların da desteğiyle güç verilmek istendi.
*Erkek Atlası Arka Kapak Yazısı:
Hamaratlığıyla nam salmış bir anneden filizlenen; erkeğin suyuna gitmeyi, nabza göre şerbet vermeyi küçücük bir kızken öğrenen, kan kusup kızılcık şerbeti içtim demeyi fazilet bilen ortalama bir Türk kadını, dünyanın öteki ucunda, kendinden bunları beklemeyen erkeklerle karşılaştığında neler olur?
Nakde çevrilemeyen bir değerle ortada kalakalır mı? Değerleri değersizleşir mi? Yoksa iklim değişse de bütün erkekler aynı mıdır aslında? Kadın kaçar, erkek kovalar denklemi tepetaklak mı olur, yoksa gerçek anlamını mı bulur? Bu sorulardan yola çıkılarak yazılan Erkek Atlası, Anadolu tanrıçalarının yabancı erkeklerle yaşadıkları aşk hikâyelerini anlatıyor. Sekiz ayrı hikâyeden oluşan kitaptaki tüm olaylar New York şehrinde geçiyor.
* * *
Ayşe’nin dili ve zihni kıvrak, güncel… Hani dizi yazsa merak ediyorum yeni bir Gülse Birsel’le karşılaşabilir miyiz?
Hikâyeler, yaşanmış, gerçek hikâyeler duygusu verdi bana. Sanki aslında tüm kadınlar Ayşe’ymiş de kitap icabı isim ve meslek değişiklikleri yapılmış gibi. Eğer öyle değilse ve hele uydurma hikâyelerse bu, Ayşe’nin başarısını daha da katlar.
Kitabın adı; ‘Erkek Atlası’ ama ben ( belki de erkek olduğum için ) bir kadın atlasıyla karşılaştım. Ayakları yere basan, özgür, güçlü, esir düşmek istese de bağımsız kadınlarla.
Ve ne yazık ki bu profildeki Türk kadını ancak Türkiye sınırları dışında kendini gösterebiliyor. – Cem Özer
Yazar, Hikâye Toplayıcı
Kâğıt ve kalem ile olan kesintisiz ilişkisi ona yıllar önce basın yayın dünyasının kapılarını açtı. Girdiği bu dünyada sırasıyla; metin yazarlığı, radyo programcılığı, televizyon sunuculuğu, köşe yazarlığı ve dergi editörlüğü yaptı.
New York’ta yaşayan görme engelli Nihal Erkan’ın eğitimine destek amacıyla yazdığı ve rol aldığı “Eyvah Kocamın Bir Astroloğu Var” adlı tiyatro oyununun tüm geliri bir öğrencinin geleceğine ışık oldu ( 2015). Meme kanserine dikkat çekmek amacıyla ise “Pembe İzler Derneği” için kaleme aldığı ve rol aldığı “Gülbahar” adlı tiyatro oyunuyla da binlerce kadına umut verdi (2017).
İçinde bulunduğu projelerin olumlu geri dönüşlerinden aldığı cesaretle ilk öykü kitabı olan Erkek Atlası’nı kaleme alan Ayşe Alagöz; sosyal sorumluluk projesi kapsamında kitabının tüm gelirini Mor Salkım Kadın Dayanışma Derneği’nin “Kadına Şiddet Hattı”na bağışlayarak, okuyucularıyla birlikte de bu hatta başvuran şiddet mağduru tüm bireylerin elinde tutmayı hedefliyor.
Kendisini tam bir kent sever, gezgin ve planlı bir maceraperest olarak gören yazar; 2005 yılında New York’un hayatına girmesinden itibaren farklı kültürlerle, farklı dillerle, farklı renklerle yaşamına devam ediyor. Hayattaki amacı; insanları, toplumları ve hatta dünyayı bir kitap gibi okuyabilmek…
Tanıtım ve etkinlik fotoğrafları: Bircan Ünver
Ayrıca fotoğraflarda, ATKB Yönetim Kurulu Üyelerinin de katkısıyla….
– Bu yazı, 5 Aralık 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
U.S. Turkish Library Museum projesi, The Light Millennium Organizasyonu bünyesindedir. New York Eyaleti kanunları çerçevesinde resmen tüzel bir kişilik kazanarak, 17 Temmuz 2001’de kurumlaşmıştır. NGO/STK (Non-Governmental Organizations) statüsüyle, Birleşmis Milletler’in Kamu Bilgi Birimi’ne (United Nations Department of Public Information | UN.DPI/NGO #UNDPINGO) 2005 yılından itibaren üyedir. https://turkishlibrary.us | http://www.lightmillennium.org
Sosyal Medya: @lightmillennium #lightmillennium
@The Light Millennium @TurkishLibraryMuseum #TurkishLibraryMuseum