Araştırma: Prof. Dr. Ömer Lütfü TASCIOĞLU, FEYM Grubu
1. Bölüm
ÖZET
Bu çalışmada Birinci Dünya Harbi ve sonrasında Ermeni katliamında hayatını kaybeden Türkler ile Rus istilası ve Ermeni katliamı nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda kalan Türklerin durumları zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin durumlarıyla mukayeseli olarak incelenmiştir.
GİRİŞ
İnceleme sonucunda Türk kayıplarının zorunlu göç sırasındaki Ermeni kayıplarından çok daha fazla olduğu, ayrıca göçe tabi tutulan Ermenilerin 3,5 katı kadar Türk’ün Rus istilası ve Ermeni katliamından kurtulabilmek için topraklarını terk ederek mülteci durumuna düştüğü ve mülteci Türklerin 2/3’ ünün yollarda hayatını kaybettiği belgelere dayalı olarak ortaya çıkarılmıştır.
Birinci Dünya Harbi döneminde Osmanlı Devleti’nin isyancı Ermenileri savaş alanı dışındaki Osmanlı topraklarına sevk ve iskânı amacıyla uyguladığı tedbirler günümüzde başta Ermenistan ve Ermeni Diasporası olmak üzere birçok ülke tarafından Türklerin Ermenileri soykırıma maruz bırakması olarak nitelendirilmekte ve Türkiye Cumhuriyeti Ermeni soykırım iddialarını kabul etmeye zorlanmaktadır.
Bu çalışmada Osmanlı Devleti’nin zorunlu göç kararının alındığı dönemde içinde bulunduğu şartlar ve Ermeni isyanlarının harbin gidişatı üzerine tesirleri ele alınarak özellikle Rus istilası ve Ermeni katliamları nedeniyle topraklarını terk ederek göçmen durumuna düşürülen Türklerin durumları ile göçe tabi tutulan Ermenilerin durumları mukayeseli olarak ele alınmak suretiyle gerçeklerin ortaya çıkarılması amaçlanmıştır.
Çalışmada Osmanlı arşivleri ve Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı’nın arşivlerinin yanı sıra ABD, Rus ve Milletler Cemiyeti arşivlerinden de yararlanılmış ve özellikle zorunlu göç kararının alındığı dönemde Osmanlı Devleti’nde görev yapan yabancı diplomatların konuya ilişkin raporlarına ağırlıklı olarak yer verilmiştir.
ERMENİ İSYANLARININ ZAMANLAMASI VE ASKERİ HAREK’AT ÜZERİNE ETKİLERİ
Birinci Dünya Harbi döneminde Osmanlı Devleti beşi asli, üçü tali cephe olmak üzere sekiz ayrı cephede savaşırken Ermenilerin çıkardığı isyanlar devleti zayıf düşürmüş ve Osmanlı orduları bir yandan bu cephelerde savaşırken, diğer yandan isyanları bastırmak ve asayişi sağlamak için cephe gerisine de kuvvet ayırmak zorunda kalmış, bu durum Türk ordusunun askerî harekâtını zaafa uğratmıştır. Bu dönemde Ermeniler silahlı çeteler kurmuş ve erkekleri askerde olduğu için sadece kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan Türk köylerinde katliama başlamıştır.
Bölgenin nüfus yapısını değiştirerek bağımsız bir Ermenistan kurma amacına yönelen Ermeniler katliamın yanı sıra Osmanlı Ordusu’na zarar verecek pek çok girişimde de bulunmuştur. Silahaltındaki Ermeniler silahları ile birlikte Osmanlı Ordusu’ndan firar ederek düşman ordularının saflarına katılmış, geride kalan Ermenilerin bir bölümü ise düşman orduları lehine casusluk yapmış, Türk ordusunun ikmal konvoylarına saldırmış ve Ermeni fırıncılar yaptıkları ekmeklerle Osmanlı askerlerini zehirlemiştir[1]. Söz konusu fiiller gerek o dönemdeki gerekse günümüzdeki devletlerin ceza yasalarında vatana ihanet suçunu oluşturmakta[2] ve bu suç için bu ülkelerin yasalarında idam ya da müebbet hapis cezası öngörülmektedir[3]. Buna rağmen Osmanlı Devleti isyancı Ermenileri çoğu kez yabancı ülkelerin de baskıları nedeniyle affetmiş, ancak affedilenler yeniden isyan ederek düşman orduları lehine faaliyetlerine ve sivil halkı katletmeye devam etmiştir.
Osmanlı Devleti, tüm ikazlara rağmen Ermenilerin masum sivil halkı katletmeye ve ordunun askerî harekâtını sekteye uğratmaya devam etmesi üzerine 24 Nisan 1915’te Ermeni Komite Merkezlerinin kapatılarak evrakına el konulması ve komite liderlerinin tutuklanması kararını almış, bu kapsamda 77.735 Ermeni’nin yaşadığı İstanbul’da 235 Ermeni komite liderinin tutuklanması kararlaştırılmıştır[4]. Ermeniler tarafından Türklerin Ermenilere soykırım uyguladığı tarih olarak kabul edilen 24 Nisan tarihi esasen zorunlu göç kararının alındığı tarih olmayıp, bu tarihten 1 ay 3 gün öncesine rastlayan, Ermeni komite liderlerinin tutuklanarak silah ve evrakına el konulduğu ve komite merkezlerinin kapatıldığı tarihtir.
24 Nisan tarihi sadece Ermeni komite liderlerinin tutuklandığı tarih de değildir. Bu tarih aynı zamanda Türk milletinin kaderinin tayin edileceği çok önemli bir savaşı başlatmak üzere Gelibolu yarımadasına çıkarma yapacak İngiliz, Fransız, Hint ve Anzak birliklerinin çıkarma bölgelerine intikal halinde olduğu ve ertesi sabah alacakaranlık başlangıcından itibaren çıkarma yapmaya başlayacakları günün bir gün öncesidir. 24 Nisan’da İstanbul’daki Ermeni komite liderleri tutuklanarak silahlarına el konulmamış olsaydı Ermeni komite liderlerinin düşman birliklerinin çıkarma harekâtı ile koordineli olarak İstanbul başta olmak üzere Osmanlı coğrafyasında iç kalkışmayı başlatacağı ve çıkarma kuvvetlerine karşı savaşacak Osmanlı birliklerinin harekâtını da zora sokarak düşman kuvvetlerine destek sağlayacağı gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır.
24 NİSAN 1915’TE TUTUKLANAN ERMENİLERİN AKİBETİ VE ZORUNLU GÖÇ KARARI
Osmanlı arşiv belgelerine göre 24 Nisan 1915’te haklarında tutuklama kararı verilen 235 Ermeni komite liderinden yakalanabilenlerin sayısı 226 kişidir. Tutuklananlarla birlikte 19 Mavzer, 74 Martini, 111 Winchester, 96 Manliher, 78 Gıra, 358 Filovir, 3591 tabanca ve 45221 adet mühimmat ele geçirilmiştir[1]. Tutuklananlardan 155’i Çankırı’ya, 71’i ise Ayaş’a gönderilmiştir[2].
Ancak söz konusu komite liderleri hapishaneye konulmamış, ikişer-üçer kişilik gruplar halinde yazlık evlere yerleştirilmiş ve şehir/kasaba içinde serbest olarak dolaşmalarına müsaade edilmiş, sadece günde bir kez polis karakoluna uğrayarak bölgeyi terk etmediklerini göstermeleri mecburiyeti getirilmiştir[3]. Hatta bunlardan Arşak oğlu Mardiros ile Arşak Diradoryan adlı Ermeniler maddi durumlarının iyi olmadığını belirterek kendilerine maddi yardım yapılması talebinde bulunmuş ve talepleri kabul edilmiştir[4].
Yapılan tahkikat sonucunda İstanbul’da göz altına alınarak Çankırı’ya gönderilen Ermenilerden 35’inin suçsuz olduklarına karar verilerek İstanbul’a dönmelerine izin verilmiş, 25’i suçlu bulunarak Ayaş’a nakledilmiş, 57’si ise Zor bölgesine sevk edilenlerle birlikte Zor’a gönderilmiştir. Yabancı uyruklu komite lideri 7 Ermeni’den 3’ü sınır dışı edilmiş, 4’ü ise hapiste tutulmaya devam edilmiştir. Kalan Ermenilerden 31’i affedilmiş, bunlardan 13’ü İzmit’e, 10’u Eskişehir’e, 2’si Kütahya’ya, 2’si Bursa’ya, 2’si Kastamonu’ya, 1’i Geyve’ye, 1’i ise Kayseri’ye gönderilmiştir[5]. Ayaş’ta tutulan komitecilerden Taşnak lideri Serkis Bağdıkyan 9 Mart 1918’de ölmüş[6], 30 Ekim 1918’de Mondros Mütarekesinin imzalanmasından sonra Karnik Madukyan, Kirkor Hamparsumyan ve Pantuvan Parzisyan serbest bırakılmış[7], kalanlar ise İngiliz işgal kuvvetlerinin İstanbul’u işgalinden sonra salıverilmiştir[8].
Ermeni komite liderlerinin tutuklanması kararından sonra da Ermenilerin isyan ve katliamlarını sürdürmeleri üzerine Osmanlı Devleti 27 Mayıs 1915’te yayımladığı Sevk ve İskân Kanunu ile Ermenilerden isyan edenlerin ve çete kurarak sivil halkı katledenlerin bulundukları bölgelerden çıkarılarak Osmanlı Devleti toprakları içinde yer alan ancak savaş bölgesinden uzakta olan Şam ve Musul gibi vilayetlere nakledilmelerini kararlaştırmıştır. Bununla beraber Anadolu’daki Ermenilerin tamamı göçe tabi tutulmamış, tutulanların ise daha sonra yerlerine dönmelerine izin verilmiştir.
OSMANLI DEVLETİNDEKİ ERMENİ SAYISI VE GÖÇ ETTİRİLEN ERMENİLERİN MİKTARI
Osmanlı Devleti Dahiliye Nezareti Sicil Umum Müdürlüğünce yapılan 1914 yılı sayımlarına göre Osmanlı coğrafyasının tamamında yaşayan Ermeni sayısı 1.294.851 kişidir[9]. Bu rakam sadece zorunlu göç uygulamasının yapıldığı Anadolu topraklarındaki Ermenilerin sayısını göstermemektedir. Bu rakama o dönemde Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde yer alan ancak göç uygulamasıyla hiçbir ilgisi bulunmayan diğer bölgelerde yaşayan Ermeniler de dâhildir. Göç uygulamasının yapıldığı Anadolu topraklarında yaşayan Ermenilerin sayısı ise farklı kaynaklar tarafından 736.000-872.000 kişi arasında verilmektedir[10]. Bunlardan bir bölümü kendi istekleriyle başka ülkelere göç etmiş, bir bölümü göç kararına tabi olmamak için din değiştirerek Müslüman olmuş, diğer bir bölümü ise göçten muaf tutulmuştur.
Cemiyet-i Akvam (CA) Mülteciler Komitesi Başkanı Fridtjof Nansen harpten önce başka ülkelere göç eden Ermenilerin sayısına ilişkin olarak Osmanlı topraklarından 400.000 Ermeni’nin günümüzdeki Ermenistan topraklarına, 40.000 Ermeni’nin İran’a geçtiğini rapor etmiştir[11]. CA’ın 21.9.1929 tarihli Resmî Gazetesine göre Türkiye’den Rusya’ya geçerek Rus ordusunda Türkiye’ye karşı savaşırken hayatını kaybeden Ermenilerin sayısı ise 200.000’dir[12]. Ermenistan Taşnak Cumhuriyeti (28.5.1918–2.12.1920) idaresinde Ermenistan’da hastalıktan ölen 200.000[13] Ermeni de bu rakama ilave edildiğinde Kafkaslarda zorunlu göç nedeni dışında ölen Ermenilerin sayısı 400.000 kişiye ulaşmaktadır.
Göçten muaf tutulan ve Ermenistan’a geçen Ermenilerin sayıları konusundaki bilgiler Almanya’nın Halep konsolosu ile Near East Relief’in raporlarında ve tanınmış Alman siyaset yazarı Paul Rohrbach ve arkadaşlarının Alman Kayser’ine yazdıkları mektupta da yer almaktadır. Almanya’nın Halep konsolosu “Batı Anadolu’da 27.200, İstanbul ve Edirne’de 164.000, Suriye, Filistin ve Bağdat’ta 13.500 olmak üzere toplam 204.700 kişinin sürgünden muaf tutulduğunu[14] bildirmektedir. Bu miktara zorunlu göçten kurtulmak için din değiştirerek Müslüman olan 95.000 Ermeni[15] de ilave edildiğinde göç ettirilenlerden sonra Anadolu’da 300.000 kadar Ermeni’nin sağ olarak bulunduğu ortaya çıkmaktadır. American Near East Relief’in raporunda da Ekim 1920 tarihi itibariyle Ermenistan’da Türkiye’den gelen 350.000 Ermeni göçmenin bulunduğu bildirilmektedir[16]. Bu durum savaş nedeniyle Ermenistan’a geçen Ermenilerin önemli bir bölümünün geri dönüş kararnamesiyle tekrar Anadolu’ya döndüklerini göstermektedir. Paul Rohrbach ve arkadaşlarının 6 Ocak 1918’de Berlin’den Kayser’e yazdıkları mektupta ise İstanbul, İzmir ve Kafkaslara kaçan toplam 700.000 Ermeni’nin zorunlu göçten kurtulduğu ve Batı Anadolu’da 300.000 Ermeni bulunduğu[17] bildirilmiştir.
İngiliz ve Fransızlar tarafından Mısır’a nakledilen Musa Dağındaki 4049 Ermeni[18], ABD’ye göç eden 10.000 Ermeni[19], Yunanistan’a göç eden 50.000 Ermeni, Fransa’ya göç eden 40.000 Ermeni ve diğer ülkelere göç eden 60.000 Ermeni[20] de dikkate alındığında Ermenilerin önemli bir bölümünün diğer ülkelere salimen ulaştıkları ve savaş sona erdikten sonra Ermeni nüfusunun büyük bölümünün hayatta oldukları görülmektedir.
Yukarıda verilen bilgiler Osmanlı Devletindeki Ermenilerin önemli bir bölümünün harpten önce başka ülkelere göç ettiklerini, bir bölümünün ise göçe tabi tutulmayarak Anadolu topraklarında kaldığını göstermektedir. Zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin miktarı konusunda gerek Osmanlı arşivlerindeki bilgiler gerekse o döneme ait yabancı kaynaklarda yer alan bilgiler büyük ölçüde örtüşmektedir. Bu konudaki önemli araştırmacılardan Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu Osmanlı arşiv belgelerine dayanarak göçe tabi tutulan Ermeni sayısını 438.758[21], göç noktalarına ulaşan Ermeni sayısını ise 382.148[22] olarak vermektedir. Prof. Dr. Kemal Çiçek ise, Halaçoğlu’nun verileri sadece Emniyet-i Umumiye Müdürlüğü 2. Şubesi kaynaklarına dayandırıldığından göç ettirilen Ermenilerin sayısının Halaçoğlu tarafından verilen miktarlardan biraz daha yüksek olduğunu ve ABD kaynakları dikkate alındığında göç ettirilen Ermenilerin sayısının 500.000’i geçtiğini[23] ifade etmektedir. Halep’teki Amerikan konsolosu Jackson da 3 Şubat 1916 tarihli sürgün edilenler listesinde 486.000 Ermeni’nin bulunduğunu, 8 Şubat 1916 tarihli raporunda ise göç bölgesinde 500.000 civarında sürgün Ermeni bulunduğunu rapor etmiştir[24]. Söz konusu raporlar göç ettirilen Ermenilerin büyük bölümünün (%87’sinin) göç yerlerine ulaştığını göstermektedir.
Diğer yandan Osmanlı Devleti’nin göç kafilelerinin güvenliğinin sağlanabilmesi için kafilelere genellikle jandarmalardan teşkil edilen emniyet müfrezeleri refakat ettirmesine rağmen kafilelere bazı bölgelerde eşkıyalar tarafından saldırılar yapılmıştır. Saldırganlar önce kendilerine engel olabilecek emniyet müfrezelerine saldırarak onları ortadan kaldırdıktan sonra göç eden Ermeni kafilelerini hedef almıştır. Eşkıya saldırıları sonucunda 500 kişinin Erzurum-Erzincan arasında, 2000 kişinin Urfa-Halep arasında Meskene’ de, 2000 kişinin Mardin civarında katledildikleri, 5000 kişinin de Dersim bölgesinden geçen kafilelere yapılan saldırılar sonucunda öldürüldüğü[25] Osmanlı arşiv belgelerinde kayıtlıdır. Ayrıca yollarda açlıktan da ölümler olduğu[26], bunun dışında göç ettirilen Ermenilerden 25.000-30.000 kadarının Osmanlı askerleri ve halkında da önemli kayıplara neden olan tifo, dizanteri gibi hastalıklardan öldüğü[27] tahmin edilmektedir. Osmanlı arşiv belgelerine göre[28] eşkıya saldırıları, açlık ve salgın hastalıklar nedeniyle göç yerlerine ulaşamayan Ermenilerin sayısı 56.610’dur[29].
Göçler sırasında Ermenilere yapılan saldırılar ya da kötü muamele nedeniyle çok sayıda kişi Divan-ı Harb-î Örfi Mahkemelerinde yargılanmış, yargılananlardan 1397 kişi idam dahil çeşitli cezalara çarptırılmış[30] ve yargılamalar bizzat Talat Paşa tarafından takip edilmiştir. Ancak cezalandırılanlar arasında gerçekten suçlu bulunanlar olduğu gibi İstanbul’un İngilizler tarafından işgalinden sonra iç ve dış baskılar[31] ve özellikle Ermeni kilisesinin telkinleriyle cezaya çarptırılan birçok masum insanın da bulunduğu gerçeği dikkatten uzak tutulmamalıdır.
GÖÇ ETTİRİLEN ERMENİLER İÇİN ALINAN TEDBİRLER
Osmanlı Devleti zorunlu göçe tabi tutulan şahısların geride bıraktıkları mallarının düzenlenmesi hususunda da tedbirler almış ve Hükûmet 26 Eylül 1915 tarihli geçici bir kanun çıkararak söz konusu malların korunmasını[32] üstlenmiştir. Taşınabilir mallardan bozulabilecekler oluşturulan heyetler tarafından müzayede ile satılmış ve bedelleri sahipleri adına emaneten mal sandıklarına aktarılmıştır. Satılan malların cinsi, miktarı, değeri, kime satıldığı gibi bilgiler özel defterlere kaydedilerek heyet tarafından onaylandıktan sonra tutanak tutularak tutanağın aslı Hükûmete, resmi kopyası ise Geride Bırakılan Mallar Komisyonu’na verilmiştir[33].
Osmanlı Hükûmeti zorunlu göç uygulamasına başlamadan önce bütün vilayetlere yazılar yazarak, bölgelerinden geçecek kafilelerin bütün ihtiyaçlarının karşılanması için gereken tedbirlerin alınması ve yiyecek stoklanması talimatını vermiştir[34]. İhtiyaçların tespit ve temini için İskȃn-ı Aşair ve Muhacirin Müdürü Şükrü Bey bizzat görevlendirilmiş ve sevkiyat sırasında kafilelerin ihtiyaçlarının karşılanması için sancak ve vilayetlere ödenek tahsis edilmiştir[35]. Nakledilecek Ermenilerin mal ve can güvenliğinden mahalli idareler, iskânlarına kadar iaşelerinden ve mesleklerinin icrası için gerekli ödeneğin tahsisinden ise Hükûmet sorumlu tutulmuştur.
İçişleri Bakanlığı göçe tabi tutulan Ermenilerin emniyetle yerlerine ulaşmalarını temin etmek üzere de tedbirler almıştır. Göçe tabi olan Ermenilerin naklinde esas taşıma vasıtası olarak tren ve nehir yolu kullanılmıştır. Batı Anadolu’dan iskân mahalline gönderilenlerin tamamına yakını trenlerle nakledilmiştir. Cizre yolu ile sevk edilenler de trenle ve “şahtur” denilen nehir kayıklarıyla taşınmıştır. Tren ve nehir nakliyatının bulunmadığı yerlerde kafileler hayvan ve arabalarla belli merkezlere toplanmış ve buradan trenlere bindirilmiştir.
Zor şartlara ve imkânsızlıklara rağmen Hükûmetin, göçe tabi tutulan Ermenileri bir intizam içerisinde yeni yerleşme alanlarına sevk ettiği yabancı misyon görevlileri tarafından da doğrulanmaktadır. Amerika’nın Mersin Konsolosu Edward I. Natan, 30 Ağustos 1915’te Büyükelçi Henry Morgenthau’a gönderdiği raporda: “Tarsus’tan Adana’ya kadar bütün hat güzergâhının Ermenilerle dolu olduğunu ve Adana’dan itibaren bilet alarak trenle seyahat ettiklerini, kalabalık yüzünden sefalet ve çektikleri zahmete rağmen Hükûmetin bu işi son derece intizamlı bir şekilde idare etmekte olduğunu, şiddete ve intizamsızlığa yer vermediğini, göçmenlere yeteri kadar bilet sağladığını, muhtaç olanlara yardımda bulunduğunu”[36] belirtmiştir.
Edward I. Natan’ ın, 11 Eylül 2015 tarihli raporu ise şu şekildedir:
“478 sayılı gönderimden beri (30 Ağustos 1915 tarihli rapor) yüz binlerce Ermeni daha buraya ulaştı ve Halep’ e sevk ediliyorlar. Şam’daki kampta hastalar için bir hastane oluşturulmuş ve ziyaretim sırasında 50 hasta tedavi görüyordu. Aldığım bilgilere göre kampta ölen yok ve Hükûmet bütün sürgünlere yiyecek dağıtıyor“ [37].
Osmanlı Devleti göç ettirilen Ermenilere göç yolunda sağladığı yardımları göçten sonra da sürdürmüş ve bunlara yeni gittikleri yerlerde tapulu ev, tarıma elverişli arazi, mesleklerinin icrası için alet, sermaye ve tohumluk vermiştir. Ayrıca zorunlu göçe tabi tutulan Ermenilerin devlete ve şahıslara olan borçları ertelenmiş ya da tamamen silinmiş ve suçlu ve zanlılar hakkındaki takibat da ertelenmiştir[38].
GÖÇÜN DURDURULMASI VE GERİ DÖNÜŞ KARARNAMESİ
Göç sırasında zaman zaman sevkiyat durdurulmuş ve henüz iskân yerlerine varmamış, yani yollarda olan Ermenilerin bulundukları vilayet dahiline yerleştirilmeleri talimatı[39] verilmiştir. 25 Kasım 1915’ten itibaren vilayetlere gönderilen emirlerle de kış mevsimi dolayısıyla sevkiyatın geçici olarak durdurulduğu bildirilmiş[40], 21 Şubat 1916’da bu emir, Ermeni sevkiyatına son verilmesi şeklinde bütün vilayetlere tebliğ edilmiştir[41]. Osmanlı Hükûmeti, ilk emirden yirmi gün sonra, yani 15 Mart 1916 tarihinde vilayetlere ve sancaklara gönderdiği ikinci bir genel emirle, Ermeni sevkiyatının durdurulduğunu ve bundan sonra hiçbir sebeple sevkiyat yapılmamasını[42] bildirmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Osmanlı Hükûmeti 4 Ocak 1919 tarihinde göçe tabi tutulan Ermenilerden isteyenlerin tekrar eski yerlerine dönmelerine imkân veren bir kararname çıkarmıştır. Ermenilerden dönmek isteyenlerin eski yerlerine nakledilmeleri konusunda ilgili yerlere talimat verilmiş ve gereken tedbirler alınmıştır[43]. Bu kapsamda tıpkı zorunlu göç kararı alındığında yapıldığı gibi, geri dönecek göçmenler için ödenek tahsisi yapılmıştır.
Hükûmetin geri dönüş kararnamesi azınlık basını tarafından kamuoyuna duyurulmuş ve geri dönüş kararı Ermeniler tarafından sevinçle karşılanmıştır. Örneğin Verçinlor adlı gazetenin 5 Ağustos 1918 tarihli nüshasında Ermeni halkının Hükûmete ve padişaha müteşekkir oldukları yazılmıştır[44]. Ermeni Patrik Vekili Cevahirciyan Efendi de Sadrazam İzzet Paşayı ve diğer devlet erkânını ziyaret ederek alınan karardan dolayı cemaati adına Hükûmete teşekkürlerini sunmuştur[45].
Karardan sonra daha önce göç ettirilmiş olan çok sayıda Ermeni ve Rum Osmanlı topraklarına dönmeye başlamıştır. Geri dönerek yerleştirilen Ermeni ve Rumların sayısı 1919 yılı şubat ayında 145.000 kişiye, nisan ayında 270.000 kişiye, 3 Şubat 1920 tarihinde ise 335.883 kişiye ulaşmış[46], muhtaç göçmenlerin sevk, iaşe ve iskân masrafları da seferberlik tahsisatından karşılanmıştır.
İstanbul’a gelen göçmenler için Muhacirin Müdüriyet-î Umumiyesi tarafından iki otel, bir misafirhane kiralanmış ve 35 çadır kurulmuş, binden fazla kimseye yemek hazırlayabilecek kapasitede dört baraka Almanlardan satın alınarak göçmenlerin hizmetine sunulmuş, göçmenler düzenli olarak sağlık kontrolünden geçirilmiş ve göçmenlere sıcak çorba ve yemek çıkarılmıştır[47].
Geri dönen gayr-ı Müslim göçmenlerin cemaatlerine ait kilise, okul ve gelir getiren gayrı menkulleri kendilerine iade edilmiş[48], zorunlu göçe gönderilmeden önce kendi rızası ile mallarını satanlar dahi istedikleri takdirde aldıkları parayı iade edip mallarını geri alabilmişlerdir[49]. Geri dönen Ermenilere emval-ı menkul ve gayr-ı menkullerinin %98’i iade edilmiştir[50]. Ancak Doğu Anadolu’dan Rus istilası ve Ermeni çetecilerden kaçmak için göç etmek zorunda kalan Türklerin bir bölümü göç ettirilen Ermenilerin geride bıraktıkları evlerine yerleştirildiğinden Ermeniler geri dönünce Türklerin yerleştirildikleri evleri terk etmeleri emredilmiş, bu durum Türklerin ortada kalmasına neden olmuştur.
GERİ DÖNEN ERMENİLERİN DÜŞMANLA İŞ BİRLİĞİ
Geri dönüş kararnamesi ile Anadolu topraklarına dönen Ermeniler Doğu ve Güney Doğu Anadolu bölgelerinde bağımsız bir Ermenistan kurma hayali ile bu defa da Fransız işgal kuvvetleriyle iş birliği yapmışlardır. Türk İstiklal Harbi sırasında özellikle Fransızlar tarafından Antep, Maraş ve Adana’da önemli miktarda Ermeni iskân edilmiş; Mısır’a gitmiş bulunan Musa Dağı Ermenilerinden toplanan gençler, “Kıbrıs Monarga Ermeni Lejyonu Kampı’nda” eğitilerek Fransız üniformasıyla Anadolu’ya sevk edilmiştir[51]. Ermenilerin Fransız işgal kuvvetlerine sağladığı destek Boghos Nubar Paşa tarafından da şu sözlerle ifade edilmektedir: “ ….1919 ve 1920’de ise Kemalistler Fransız askerlerine taarruz ettiklerinde, Ermeniler Fransa için savaştılar. Maraş, Haçin (Saimbeyli), Pozantı ve Sis (Kozan)’de de durum bu idi. Fransızlar Antep’i Ermeniler sayesinde geri almayı başarmışlardır. Bu yüzden Ermeniler Kilikya’da Fransa’nın müttefikidirler”[52].
Savaş sırasında Fransız idaresindeki Ermenilerin Anadolu’daki Türk nüfusun yok edilmesi hedefine yöneldiği Rus tarihçi İrandust’un “Kemalist Devrimin İtici Güçleri” adlı eserinde aşağıdaki sözlerle ifade edilmektedir: “Fransızların oluşturduğu Taşnak’lardan müteşekkil jandarma birlikleri Türk nüfusa karşı kitlesel cinayetlere giriştiler. ….. Ermeni çeteleri sırayla köylerin bütün halkını kılıçtan geçirdi. Türk nüfusunun fiziksel olarak ortadan kaldırılması programı tamamen bilinçli şekilde işgalcilerin yönetiminde yürütüldü”[53].
Ermeniler Fransız ordularında olduğu gibi, İngiliz ordularında da Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmıştır. Bununla ilgili olarak İngiliz mareşali Allenby, Şam’ın güneyinde Türkler ile yaptığı savaşta, yanında 8.000 Ermeni savaşçının mevcut olduğundan[54]bahsetmektedir.
Esasen 1877-1878 Osmanlı-Rus Harbinden itibaren nerede Türkler’ e karşı yapılmış bir savaş varsa, Ermeniler düşman devletin saflarında yer alarak Türkler’ e karşı savaşmış ve sivil Türkleri de katletmiştir: Balkan Savaşları sırasında Antranik Ozanyan komutasında Bulgar Ordusu’nun öncü birlikleri olarak[55], 1. Dünya Savaşı’nda Doğu cephesinde Ermeni Kolordu Komutanı Nazarbekyan ve 1. Ermeni Gönüllü Alayı Komutanı Antranik Ozanyan komutasında Rusların öncü birlikleri olarak[56], Filistin-Suriye cephesinde İngilizlerin öncü birlikleri olarak, İstiklal Harbi’nde ise Fransızların öncü birlikleri olarak Osmanlı Devleti’ne karşı savaşmışlardır. Mondros Mütarekesi’nden sonra da Karadeniz’de İngiltere ve Yunanistan’ın desteğiyle Rum Pontus Devleti’ni kurmak için isyan eden Rumlarla iş birliği yaparak bölgedeki Türk nüfusunu yok etmeye çalışmışlardır[57].
RUS VE ERMENİ DEVLET ADAMLARININ İFADELERİ
Osmanlı Devleti’nin göç kararını almakta haklı olduğu değerlendirmesi sadece Türklere ait değildir. Ermenilerin düşman ordularına katılarak kendi devletine karşı savaştığına ilişkin yüzlerce resmi rapor bulunmaktadır. Rusya’nın Kafkasya Valisi Kont Varontsov Daşkov’un Rus Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği, aşağıda bir bölümü verilen 6 Şubat 1915 tarihli resmi rapor[58]bunlara bir örnektir: “Zeytun Ermenileri temsilcisi Kafkas orduları karargâhına geldi. Yaklaşık 15.000 Ermeni’nin Türk ordusunun ikmal yollarına saldırmaya hazır olduğunu bildirdi”.
Birçok yabancı tarihçinin yanı sıra o dönemde yaşayan Ermeni devlet adamları da Osmanlı Devleti’nin aldığı zorunlu göç kararının haklılığını kabul etmektedir. Temmuz 1918’de kurulan Ermenistan Devleti’nin ilk başbakanı Ovanes Kaçaznuni tarafından Nisan 1923’te Bükreş’te yapılan Taşnaksutyun Partisi’nin toplantısında sunulan ve aşağıda özeti verilen raporda[59] da Osmanlı Devleti’nin haklılığına vurgu yapılmaktadır:
“1914 kışı ve 1915 yılının ilk ayları, Taşnaksutyun da dahil olmak üzere, Rusya Ermenileri açısından bir heyecanlanma ve umut dönemiydi. Biz kayıtsız şartsız Rusya’ya yönelmiş durumdaydık. Herhangi bir gerekçe yokken zafer havasına kapılmıştık; sadakatimiz, çalışmalarımız ve yardımlarımız karşılığında Çar Hükûmeti’ nin Güney Kafkasya Ermenistan’ı ile Türkiye’nin Ermeni eyaletlerinden oluşan Ermenistan’ın bağımsızlığını bize armağan edeceğinden emindik. Aklımız dumanlanmıştı. Biz kendi isteklerimizi başkalarına mal ederek, sorumsuz kişilerin boş sözlerine büyük önem vererek ve kendimize yaptığımız hipnozun etkisiyle gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. …… Türkler ise ne yaptıklarını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duymalarını gerektirecek bir husus bulunmamaktadır”[60].
“The Armenian Revolutionary Federation (Dashnaksoution) Has Nothing To Do Any More” adıyla Ermeni İstihbarat Servisi tarafından 1955 yılında bazı bölümleri basılan ve Kaçaznuni’nin raporunun yer aldığı kitap daha sonra içerdiği bilgilerin gerçekleri ortaya koyması nedeniyle Ermenistan’da yasaklanmış, ayrıca kitabın çeşitli dillerde basılmış olan nüshaları Taşnaklar tarafından Avrupa kütüphanelerinden toplatılmıştır. Kitabın toplatılması 1915’te yaşanan olayların dayandığı gerçeklerin dünya kamuoyundan saklanmaya çalışıldığını göstermektedir.
_ . _
- Bölüm’ün sonu…
- Bölüm >