Derleyen: Naci KAPTAN
Türkiye’de uygulanmakta olan tarım ve özelleştirme politikaları BM’nin 2030 yılı hedeflerinle uyuşuyor mu ?
Bunun yanıtını verebilmek için ülkemizde gittikçe ivme kazanarak artan özelleştirmelerin topluma olan etkilerini BM’nin 20130 HEDEFLERİ ışığında irdelemek gerektir.
BM’nin SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ NELERDİR?
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, diğer bir deyişle Küresel Hedefler, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısıdır. Bu 17 Hedef, Binyıl Kalkınma Hedeflerinin başarılarının üzerine inşa edilmekte; bir yandan da diğer önceliklerin yanı sıra iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, yenilikçilik, sürdürülebilir tüketim, barış ve adalet gibi yeni alanları içeriyor. Hedefler birbiriyle bağlantılıdır; bir hedefte başarının anahtarı, birbiriyle ortak yönleri olan sorunları hep birlikte ele almaktır.
SKHler, gelecek nesiller için yaşamı sürdürülebilir biçimde iyileştirmek için, bugünden doğru seçimleri yapacak şekilde ortaklık ve pragmatizm ruhuyla yürür. Tüm ülkelere, kendi önceliklerine ve dünyanın karşı karşıya olduğu çevre sorunlarına uygun olarak benimseyecekleri açık rehberlik ve hedefler sağlar. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, kapsayıcı bir gündemdir. Yoksulluğun kök nedenlerine iner ve hem insanlar hem de gezegenimiz için pozitif değişiklik yapmak üzere bizleri birleştirir. 2030 Gündemini desteklemek UNDP’nin (United Nations Development Programme) birinci önceliğidir, şeklinde açıklamıştı, 2015 yılında UNDP’nin Başkanı olan Helen Clark*. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri; yoksulluk, iklim değişikliği ve çatışmalar gibi, dünyamızın karşı karşıya olduğu ağır zorlukların bazılarını çözümlememiz için bize ortak bir plan ve gündem sağlıyor. UNDP, ilerlemeyi sağlayacak ve ülkeleri sürdürülebilir kalkınma yolunda destekleyecek deneyim ve uzmanlığa sahiptir. (1)
[*] UNDP Helen Clark başkanlık dönemi: 2009 – 2017 ve 2017’den itibaren yeni başkanı: Achim Steiner.
BM’nin 2030 YILINI HEDEFLEYEN 17 MADDEDEN İLK ÜÇ HEDEFİ:
1. HEDEF: YOKSULLUĞA SON
Yoksulluğun her biçiminin ortadan kaldırılması günümüzde insanlığın karşı karşıya en büyük sorun olmaya devam ediyor. Aşırı yoksulluk içinde yaşayan insanların sayısı 1990 ile 2015 arasında 1,9 milyardan 836 milyona düşmek suretiyle, yarıdan fazla azalmış olsa da, hala çok sayıda insan en temel insani gereksinimleri karşılama savaşı vermektedir. Günümüzde dünya genelinde 800 milyondan fazla insan günde 1,25 ABD dolarından daha az gelirle geçinmeye çalışıyor; birçoğunun yeterli gıda, temiz içme suyu ve sıhhi koşullara erişimi bulunmuyor. Çin ve Hindistan gibi ülkelerdeki hızlı ekonomik büyüme, milyonlarca insanı yoksulluktan kurtarmıştır, ancak ilerleme dengesiz olmuştur. Kadınların yoksulluk içinde olması; ücretli işler, eğitim ve mülkiyete erişim eşitsizliği nedeniyle, erkeklere göre daha olasıdır. Öte yandan, aşırı yoksulluk içinde olanların %80’inin yaşadığı Güney Asya ve Sahraaltı Afrika gibi diğer bölgelerde de ilerleme sınırlı olmuştur. İklim değişikliği, çatışmalar ve gıda güvensizliğinin getirdiği yeni tehditler, insanları yoksulluktan kurtarmamız için çok daha fazla çalışmamız gerektiğine işaret ediyor.Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, başlamış olduğumuz şeyi bitirme ve yoksulluğun her biçimi ve boyutunu ortadan kaldırma yönünde oldukça cesur bir taahhüttür. En korunmasız durumda olanların hedeflenmesi, temel kaynaklar ve hizmetlere erişimin artırılması ve çatışmalar ile iklim temelli afetlerden etkilenen toplumların desteklenmesini içerir.(1)
2. HEDEF: AÇLIĞA SON
Son 20 yılda hızlı ekonomik büyüme ve tarımsal verimlilikteki artış, yetersiz beslenen insanların sayısında yarıdan fazla azalma sağlamıştır. Eskiden kıtlık ve açlık çeken gelişmekte olan ülkelerin çoğu, en korunmasız kitlelerin beslenme ihtiyaçlarını artık karşılayabiliyor. Orta ve Doğu Asya, Latin Amerika ve Karayiplerde, aşırı açlığın ortadan kaldırılmasında büyük ilerleme kaydedilmiştir. Bunların tümü, ilk Binyıl Kalkınma Hedefleri tarafından konulan hedeflerin gerçekleştirilmesinde büyük başarılardır. Ne yazık ki, aşırı açlık ve yetersiz beslenme birçok ülkede kalkınmanın önünde büyük bir engel olarak duruyor. 2014 yılı itibarıyla, genellikle çevrenin bozulması, kuraklık ve biyo-çeşitliliğin kaybının doğrudan sonucu olarak, 795 milyon insanın sürekli biçimde yetersiz beslendiği tahmin ediliyor. Beş yaşın altında 90 milyonu aşkın çocuk ise gerekli vücut ağırlığının tehlikeli düzeyde altındadır.
Öte yandan, Afrikada her dört insandan biri açtır. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, 2030 yılına kadar açlık ve yetersiz beslenmenin her biçimini sona erdirmeyi, başta çocuklar olmak üzere tüm insanların yıl boyunca yeterli besine sahip olmasını hedefliyor. Hedefler, küçük çiftçilerin desteklenmesi ve arazi, teknoloji ve piyasalara eşit erişimlerini destekleyen sürdürülebilir tarım uygulamalarının teşvik edilmesini kapsıyor. Aynı zamanda, tarımda verimliliği artırmak için altyapı ve teknolojiye yatırım yapılması alanında uluslararası işbirliğini gerektiriyor. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri kapsamında konulan diğer hedeflerle birlikte, 2030 yılına kadar açlığı ortadan kaldırabiliriz.(1)
3. HEDEF: SAĞLIKLI BİREYLER
Çocuk ölüm oranlarının azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV/AIDS, sıtma ve diğer hastalıklarla ile mücadelede büyük aşama kaydetmiş durumdayız. 1990 yılından bu yana, önlenebilir çocuk ölümlerinde dünya genelinde %50yi aşan azalma olmuştur. Anne ölümleri de dünya genelinde %45 azalmıştır. 2000 ile 2013 arasında HIV/AIDS bulaşma oranı %30 azalmış, 6,2 milyonu aşkın insan sıtmadan kurtarılmıştır. Bu inanılmaz ilerlemeye rağmen, her yıl 6 milyondan fazla çocuk, beşinci yaş günlerini göremeden ölüyor. Her gün 16 bin çocuk ise, kızamık ve verem gibi önlenebilir hastalıklardan ölüyor. Her gün yüzlerce kadın, hamilelik veya doğumla bağlantılı komplikasyonlar nedeniyle yaşamını yitiriyor. Kırsal kesimlerde, doğumların yalnız %56sına vasıflı profesyoneller hizmet veriyor. AIDS günümüzde, halen ağır HIV salgını pençesinde kıvranan Sahraaltı Afrikada ergen yaştakilerin bir numaralı ölüm nedenidir. Bu ölümler; önleme ve tedavi, eğitim, aşı kampanyaları, cinsel ve üreme sağlığı hizmetleri vasıtasıyla önlenebilir. Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri; AIDS, verem, sıtma ve diğer bulaşıcı hastalık salgınlarını 2030 yılına kadar ortadan kaldırmaya yönelik cesur bir taahhüttür. Amaç, herkesin genel sağlık hizmeti, güvenli ve erişilebilir ilaç ve aşıya kavuşmasını sağlamaktır. Aşı araştırma ve geliştirmelerinin desteklenmesi, bu sürecin vazgeçilmez bir parçasıdır.(Kaynak: www.tr.undp.org)
Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Ocak 2016’da yürürlüğe girmiştir ve takip eden 15 yıl boyunca UNDP politikası ve finansmanına rehberlik edecektir. Birleşmiş Milletlerin öncü kalkınma ajansı olarak UNDP, 170ten fazla ülke ve bölgede çalışmaları vasıtasıyla hedeflerin uygulamaya konulması için eşsiz konumdadır
***
Görüldüğü gibi; “BM’nin Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri diğer bir deyişle Küresel Hedefler, yoksulluğu ortadan kaldırmak, gezegenimizi korumak ve tüm insanların barış ve refah içinde yaşamasını sağlamak için evrensel eylem çağrısıdır. Bu 17 Hedef, Binyıl Kalkınma Hedeflerinin başarılarının üzerine inşa edilmekte; bir yandan da diğer önceliklerin yanı sıra iklim değişikliği, ekonomik eşitsizlik, yenilikçilik, sürdürülebilir tüketim, barış ve adalet gibi yeni alanları içeriyor. Hedefler birbiriyle bağlantılıdır; bir hedefte başarının anahtarı, birbiriyle ortak yönleri olan sorunları hep birlikte ele almaktır.”
Fakat zengin ve gelişmiş ülkelerde küresel büyüklükte şirketlerin ticari politikaları, BM’nin küresel Hedefleriyle çelişmektedir. Küresel kapitalizm uyguladığı politikalarla, yoksul gelişmemiş veya az gelişmiş ülkeleri ekonomik güçleriyle işgal ederek bu ülkeleri sömürerek, ekonomik kaynaklarını ele geçirerek halkı daha da yoksullaştırmaktadır. Arjantin’in yaşadığı ve halkını, ülkeyi yoksullaştıran özelleştirme döneminin daha da ağırını şimdilerde ülkemiz yaşamaktadır.
***
ÖZELLEŞTİRMELER, NBŞ, GDO VE SAĞLIK: ÖNCE KISSADAN HİSSE BİR ÖYKÜ
Akşam vakti hava karardıktan, tüm gün tarlada çalışmış yorgun ve yoksul köylülerin uykuya vardığı saatlerde köylere yakın bir bağ evinde toplanmışlardı. Köyün ihtiyar heyetinden 8-10 kişi vardılar. Karanlıkta yüzleri pek de seçilmiyordu. Duvara asılmış olan sisli gaz lambalarının ışığı altına doğru oturmuşlardı. Dışarıdan köpek havlamaları ve ayak sesleri geldi. Muhtar, geliyorlar, dedi.
İmamla, kambur Hüsnü kapıya seğirttiler, açtılar. Kapı önünde diğer köyden gelenler belirdiler. Selamunaleyküm ağalar Satılmış köyünün muhtarı ayağa kalkarak hoş gelmişssiniz dedi ve yer gösterdi.
Tarihin cilvesine bakınız ki; Satılmış köyünün dedeleri, ataları savaştan kaçtığı için aileleri de buraya sürülmüş ve Satılmış adı verilmiş olan bu köye yerleşmişlerdi. Adı Kazan olan diğer köyde yaşayanlar ise işgal artıklarının torunları idi. Onlar da savaştan kaçmış ve ülkelerine geri dönmeyerek burada kalarak bu bölgeye yerleşmişlerdi. Özetle tencere kapak misali!!!
Lambalarla aydınlanan bağ evinin loş karanlığında minderlere yerleştiler. Satılmışın muhtarı öksürdü ve sordu, Hayrola ağalar ne var ki bizi gizli gizli toplanmaya çağırdınız?
Kazan köyünün ağası ses verdi. Önce yemin edin ki konuştuklarımızı kimse bilmeyecek, kim dışarıya haber salarsa kendini ölmüş bilsin. Korkusu olan şimdiden gitsin! Karanlık bir sessizlik oldu.
Satılmışın muhtarı önce imamın sonra da köy ihtiyar heyetinin yüzlerine tek tek baktı. Hepsi başlarını öne eğerek onay verdi. Muhtar kendi adamlarına dönerek, Anlaşıldı ki bu çok gizli bir konudur, bilirsiniz ki İmam efendiyle köyümüz öğretmeni birbirine çok aykırıdır, öğretmene bu konuda tek kelime edecek olan varsa kendi ipini çeker, dedi ve dönerek Kazan köyünün ağasının ne diyeceğini beklediler.
Ağa diğer köylülere benzemiyordu. Teni daha beyaz, gözleri renkli ve elleri ise nasırsızdı. Ağa köylülerin yüzlerine tek tek baktı. Elini ardına atarak belindeki tabancayı yere koydu. Ağanın yanındaki adamları da aynı şeyi yaptılar. Satılmış köyünün muhtarıyla imamının yüzleri beyazladı, korkuları gözlerine geldi, oturdu. İhtiyar heyeti üyeleri ise tırsmıştı.
Ağa nihayet ses verdi, “Bir planım var kabul ettiğinizde hepimiz zengin olacağız, paraya para demeyeceksiniz!” Satılmış’ın köylüleri para sözcüğünü duyunca gözleri parladı.
Ağa devam etti, “Bilirsiniz biz çok mısır ekeriz. Mısırı taş değirmende ezerek şurubunu çıkarttık, çok güzel tadı var ve şekerden çok ucuz. Köyde yaptığınız her pekmeze, reçele, tatlının içine, pestile hatta çayınıza şeker yerine koyarak, köylünüze yedirecek, içirteceksiniz. Bunu biz size çok ucuza satacağız. Ama bundan siz kullanmayın. Hatta köye su veren büyük su deposuna da hergün azar azar koyacağız, siz suyunuzu küçük depodan alırsınız .”
Muhtar yine öksürdü, sordu ” Ağam tüm bunlar neden ki ?”
Ağa, “Bu şurup tatlıdır ama insanı tez zamanda hasta eder, tahtalı köye yollar, insanlar öldükçe bağı bahçesi köye kalacak biz de yarı yarıya paylaşacağız”.
Satılmış’ın köylülerinin istediği bir göz Allah verdi iki göz! Dedeleri de böyle yapmıştı. Armut yine dibine düştü; Muhtar ve imamın bakkal dükkanlarında şeker yerine mısır şurubu satılmaya başlandı. Hatta köylü muhtara hayır dua ediyordu, “sayende suyumuz bile tadlandı !”diyerek. Bu arada köyde muhtar seçimleri yapıldı ve muhtar yine hem de köyün büyük oyunla tekrar seçildi. Aslan muhtar köylüsüne hizmet ediyordu!!! Köyün imamı da cuma hutbelerinde her nedense mısırın faydalarından bahseder olmuştu!!!
Bir süre sonra köyde önce bebek sonra çocuk ve yaşlıların ölümü başladı. Ölüm sırası daha sonra ergin analara babalara geldi. Köyün nüfusu gittikçe azalıyor, sahipsiz kalan tarla, bağ, bahçeler, meralar Muhtar, imam, köy heyeti üyeleri ve Kazan köyünün ağası arasında pay ediliyordu. Köyün evlerinin bacası tütmez olmuştu. Ortalarda sadece birkaç çocuk vardı. Köy kahvesi ise adeta boştu. Müstevli torunlarıyla, işbirliği yapan Satılmış köylülerinin ise çalışmaya ihtiyaçları yoktu. Kendi komşularını öldürmeye aracı olarak zenginleşiyorlardı .
Bir sabah ezan okunmadı. Köyde kalan bir kaç kişi meraklandı. İmamın evine gittiler. İmam da hastalanmıştı. Muhtara gitiler, o da hasta idi. Rengi sararmış, güçten düşmüş, ayakta duramıyordu. O sırada Kazan köyünün ağası lüks otomobiliyle muhtarın kapısı önüne geldi. Arabadan indi, muhtarın odasına vardı. Gülerek dedi ki;
“Ey muhtar senin de adamlarının da sonu geldi. Hainliğin işbirliğinin sonu budur. Ver bakalım köyün anahtarını!”
Eyy okuyucu durum işte budur, KISSADAN HİSSEDİR. Bu öyküyü küresel emperyalizm sahnesinde dilediğiniz yere koyun …
***
Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ )
(NBŞ) diğer adıyla FRUKTOZ toplum gündemine insan bedenine verdiği ağır hasar ve kanser yapıcı özelliğiyle gelmişti. Yapılan tüm araştırmalar NBŞnin karaciğer ve pankreas kanseri başta olmak üzere bebeklerden tutun, yaşlılara kadar hastalık nedeni olduğu bilimsel kurumlar tarafından da açıklanmıştı. Üstelik ülkemizde Devlet tarafından verilmiş olan NBŞ kullanım kotası tüm Dünya ülkelerinin de çok üzerinde idi. Tüm bunlara rağmen ülkemizdeki en büyük NBŞ üreticileri ise adete ülkeyi yönetenler tarafından koruma altına alınmış gibiydi. Hatta şimdinin cumhurbaşkanı olan kişi başbakanlığı döneminde en büyük NBŞ üreticisi olan Cargill için özel yasa çıkartarak tahsis yapmış ve ikinci büyük NBŞ üreticisi olan Ülkerin de gizli ortaklarından olduğu iddiaları söylene gelmişti.
Bilindiği gibi NBŞ mısırdan üretilmektedir. Mısır ise dünyada en fazla GDO barındıran ürün türüdür. Yani bizler yüzlerce çeşit gıda ürünü içine konmuş olan NBŞyi tüketirken üstüne üstlük GDOda tüketiyoruz. Anlayacağınız kaymaklı kadayıf!!!
NBŞ’NİN TEMEL GİRDİSİ MISIR
Amerikan Tarım Bakanlığı (USDA)nın Kasım ayında yayınlanan raporuna göre; 2014/15 sezonunda 1,01 milyar ton olan dünya mısır üretiminin, 2015/16 sezonunda 959 milyon tona gerileyeceği tahmin edildi. USDAnın tahminine göre ise dünya mısır üretimi 2016/17 sezonunda yükselişe geçerek Ekim ayında 1,03 milyar tona ulaşacağı öngörüldü. (2)
DÜNYA MISIR ÜRETİMİ VE BAŞLICA ÜRETİCİ ÜLKELER
Dünya mısır üretiminde ülkeler itibariyle en yüksek üretim miktarı ABDye aittir. Amerikan Tarım Bakanlığı (USDA) verilerine göre; 2014/15 sezonunda 1,01 milyar ton olan dünya mısır üretiminin 361 milyon tonunu ABD karşılamaktadır. ABD ve Çin, 959 milyon ton (2015/16) olan dünya mısır üretiminin yarısından fazlasını tek başlarına karşılamaktadır. Bu iki ülkeyi 67 milyon tonluk üretimle Brezilya takip etmektedir. Brezilyanın hemen ardından sırayı alan AB ülkelerinin ise 2015/16 sezonunda 58 milyon ton mısır üreteceği tahmin edildi. AB ülkelerini sırasıyla 29 milyon tonla Arjantin, 25,8 milyon tonla Meksika, 23 milyon tonla Ukrayna, 21,8 milyon tonla Hindistan, 13,6 milyon tonla Kanada, 13 milyon tonla Rusya takip etmektedir. (2)
TÜRKİYEDE MISIR ÜRETİMİ
Dünyada ekiliş alanı bakımından buğday ve çeltikten sonra üçüncü sırada gelen mısır, üretim miktarı açısından birinci sıradadır. En fazla mısır üreten ülkeler ABD, Çin, Brezilya, Arjantin, Meksika, Hindistan, Ukrayna, Endonezyadır. Türkiye üretici ülkeler arasında 24. sırada gelmektedir.Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) verileri incelendiğinde;
Türkiyede 2011-2014 yılları arasında 4,2 ila 5,9 milyon ton arasında değişen miktarlarda mısır üretimi yapıldığı görülmektedir. 2015 yılında ise üretim miktarı 450 bin ton kadar artarak 6,4 milyon tona ulaşmıştır. (2)
AKP iktidarının plansız ve küresel şirketlerin çıkarlarına yönelik tarım politikaları sonucu köylü tarım alanlarından çekilmeye başladı. Tarımsal destek alamayan üretici, tarım girdilerinin maliyetlerinin; gübrenin, ilacın, mazotun, elektrik ve suyun pahalanması sonucu değil emeklerinin karşılığını almak maliyetlerini bile alamadıkları için çiftçilikten vazgeçmeye başladılar.
14 Mart 2018 tarihli Cumhuriyet şöyle yazdı:
“Tarımda acı tablo… Buğday ve mısır ithalatı katlanarak artıyor. Hızla yok olan tarım arazileri, ithalatı hızlandırdı. Son bir yılda buğday ithalatı yüzde 234 artışla 821 bin tona, mısır ithalatı 8.5 kat artışla 404 bin tona yükseldi. (3)
TARIM ÜRETİMİ AZALDIKÇA ÜRÜN İTHALATI ARTTI
Türkiye İstatistik Kurumuna (TÜİK) göre 2005’te 41.2 milyon hektar olan toplam tarım alanı, 2017’de 38 milyon hektara indi. Bu zaman aralığında Türkiyedeki tarım arazileri 3.2 milyon hektar küçülmüş oldu. Son bir yılda toplam 336 bin hektar tarım arazisinin küçülmesi, nohut, kuru fasulye, soya fasulyesi, ayçiçeği tohumu, pamuk ithalatı gibi tüm tarım ürünleri ithalatına geçen yıl toplam 17 milyar dolara dayanan bir harcamaya neden oldu. Nüfusumuz artarken tarım alanlarımız çok hızlı bir şekilde küçülüyor. İthalat cenneti olduk diyen TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Ahmet Atalık, bir yıl öncesiyle kıyaslandığında tarım arazilerinin 336 bin hektar küçülmüş olduğunu, yalnızca bir yılda kaybedilen tarım alanının ise Zonguldak ilinin toplam yüzölçümüne ulaştığını anlattı.” (3)
TARIMI VE ÇİFTÇİYİ DESTEKLEMEYEN HÜKÜMET 17 MİLYAR DOLAR İTHALATLA YABANCI ÜLKENİN ÜRETİCİLERİNİ DESTEKLER OLDU !!!
KAYNAKLAR
(1) http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/sustainable-development-goals/goal-3-good-health-and-well-being.html
(2) http://www.millermagazine.com/dunya-misir-durumu/.html
(3) http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/942759/
Naci Kaptan / 31 Ekim 2018 | Devam edecek
– Bu yazı, 31 Ekim 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
SİLAHLANMAYA AYRILMIŞ OLAN PAY, BM’nin 2030 HEDEFLERİ ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR.
2018, Turkish Library Museum, The Light Millennium Organizasyonu bünyesindedir. New York Eyaleti kanunları çerçevesinde resmen tüzel bir kişilik kazanarak, 17 Temmuz 2001’de kurumlaşmıştır. NGO/STK (Non-Governmental Organizations) statüsüyle, Birleşmis Milletler’in Kamu Bilgi Birimi’ne ( United Nations Department of Public Information | UN.DPI/NGO #UNDPINGO) 2005 yilindan itibaren üyedir.
https://turkishlibrary.us | http://www.lightmillennium.org
Socyal Medya: @Bircan.Unver #bircanunver @lightmillennium #lightmillennium @The Light Millennium @TurkishLibraryMuseum #TurkishLibraryMuseum