Hasan Bülent PAKSOY, DPhil
Çanakkale’yi savaşarak geçemeyen İngiliz ve Fransızlar, Almanların yanında savaşan Osmanlı’yı da yenik sayarak Kasım 1918 de Çanakkale’yi vuruşmadan geçip İstanbul Boğazı’na demir attı. Orduları İstanbul’u büyük törenler ile işgal ettiler.
Hasan Bülent Paksoy, kapsamlı sunumunu Skype üzerinden yaptı ve soruları yanıtladı.
Aşağıdakı bildiri, Çanakkale Savaşlarının 100.cü yıldönümü nedeni ile New York şehrinde ATAA-FTAA öncülüğünde birleşen Toplum’a 21 Mart 2015 günü Profesör Hasan Bülent Paksoy tarafından sunulmuştur.
Tarih’i değiştirebilen olayların sonuçlarını önceden kestirmek güçtür. Savaş alanlarında olup-kaybedilen toplum üyelerinin ve gelecek kuşaklarının, toplum’a ileride ne gibi kayıplar getireceği de bilinemez. Dünya değiştirici düşünceler yaratabilecek tür bilim adamı,[i] mühendis vb nin savaş yolu ile kaybedilmesi kesinlikle o toplumun zararınadır. Bu nedenler ile, yalnız bir savaş’ın ayrıntılarının dökümünü yapmak yetmez; konu dünya üzerindeki konumuna oturtulmalıdır. Bu bakımdan, bir teğmenin ya da generalin anı defteri içeriği yerine, savaş’a katılan toplumlar içindeki en üst düzey politikacıların karşılıklı olarak birbirleri ile yaptıkları yarışmalarda hangi amaçlara ulaşmaya çalıştıkları üzerinde durulmalıdır.
Çanakkale 1915’in Anma programı, Açılış konusmalarının ardından İngiliz yapımı olan 15 dakikalık bir belgesel gösterildi.
Çanakkale’yi savaşarak geçemeyen İngiliz ve Fransızlar, Almanların yanında savaşan Osmanlı’yı da yenik sayarak Kasım 1918 de Çanakkale’yi vuruşmadan geçip İstanbul Boğazı’na demir attı. Orduları İstanbul’u büyük törenler ile işgal ettiler.
Amerikan Deniz subayı Alfred Thayer Mahan (1840-1914) 1890 yılında “Deniz Gücünün Tarih Üzerine Etkisi” kitabını yayınladı.[ii] Bu kitap yalnız Amerika değil, İngiltere, Almanya, Japonya, Fransa ve Rusya’nin dünya görüşünü değiştirdi. Bu görüşe, Oxford Üniversitesi Coğrafya Profesörü Halford Mackinder (1861-1947) 1904 yılında “Tarih’in Coğrafi Odağı” bildirisi ile karşı çıktı.[iii]
Amerikan Deniz Kuvvetleri, Mahan’in birleştirdiği düşünceleri günümüzde de dil’e getiriyor. Kaldı ki, Amerikan Bağımsızlığının başından bu yana, Amerikanın dünyadaki alış-verişleri gemiler ile yürütülmekte idi. Bu yüzden, ABD Kuzey Afrika’daki Trablusgarp Beyliğince[iv] kaçırılan Amerikan alış-veriş gemileri için önce fidye ödemiş, sonra da ABD’nin yaptığı ilk Dostluk Anlaşması 1797 yılında ABD Senatosu’nca onaylanmış idi. İlgili olaylar, günlük bilgi düzeyinde de okunabilir.[v]
Özet olarak: Mahan, dünya denizlerini elinde tutan ülke’nin dünyayı yöneteceğini ileri sürdü. Buna karşılık, Mackinder de Almanya ile Rusyanın birleşmesi ya da ortaklık kurması sonucu, bu gücün dünyanın yöneticisi olacağını savundu.
Dolayısı ile, Birlesik Kraliyet Donanma Bakanı Winston Churchill 1915 yılında Çanakkale Boğazını geçip, Karadeniz’e açılmak isteği ile Çanakkale Savaşını başlattı. Churchil’in amacı, Rusya’daki Çarlığı Bolşeviklere karşı korumak isteyen güçlere silah yardımı yapmak idi. Bu yol ile, İngiliz düşüncesine göre, Krallıkların düşmanı olan Bolşeviklik büyümeden öldürülecek idi. Üstelik, Almanların Savaşı kaybetmesine de neden verilecek, Almanya ile Rusya’nın, tek yönetim eline geçmesi önlenecek idi.
Bu arada da, Mackinder’in düşüncesel açıdan Rus karşıtı olduğunu ve 1971 yılında Oxford Üniversitesinde Mackinder Coğrafya Profesörlüğü kurulduğunu da kaydedelim. Dolayısı ile, Almanlar bu oyunları iyi gördükleri için, (Osmanlı dönemindeki) Türk ordusunu, Türk toplumunun ve ordusunun bilinci dışında kullanmak istediler ve (1915 Osmanlı dönemindeki) Türk Ordusunun başına yerleştirdikleri Alman subaylar ve Alman hayranları yardımı ile bunu başardılar.
1914-1915 Türk-Rus Sarıkamış Savaşları da bu çerçeve içinde yer alan bir vuruşmadır.[vi] Tek amacı, Almanların Rusya’yı yıpratmak düşüncesi idi. Bu amaçlarına da Osmanlı-Türk Ordusunu kullanarak varmak istediler. Almanların işlerini kolaylaştıran da, birçok ünvanı bünyesinde toplamış olan Enver Paşa idi. [vii]Alman bilim adamları, Enver’in düşüncelerine Orta Asya’daki Türkleri birleştirmek düşüncesini başarı ile yerleştirmişler idi. Enver de, Sarıkamış ötesindeki Kafkas dağları yolu ile Orta Asya’ya yol açmak isteğinde idi. Dolayısı ile, hava koşullarına da hazırlıksız Osmanlı Ordusunu Enver tek bir emir’i ile Savaş’a soktu. Sonucunda yalnız soğuktan donarak ölenlerin sayısı (doksan bin’den fazla olduğu artık) Genel Kurmay Kayıtlarından isim isim okunabilir.
Birinci Dünya Savaşı neden yer aldı? Tarih kitaplarında, çocuklara öğretilenlere bakıldığında, Avusturya Arşidük’u Franz Ferdinand’in 1914 Haziran’ının sonlarında, Saraybosna’da öldürülmesi olarak gösterilir. Bu, yalnızca savaşın başlangıç günüdür. Bu tür büyük çaplı savaşların temeline göz atmak yararlı olabilir.
İnsan düşüncelerinin yönü iki tür’dür: 1. Ok gibi düz: A dan B ye, oradan C ye vb doğrultusunda neden-etki-sonuç düzeyinde gider. 2. Elek gibi: taş’ı toprağı birbirinden ayırırcasına, yada tuz ile su’yu ayrıştırmak benzeri. Bir olayı, başlangıcına kadar geri giderek inanç, gelenek, iktisat ve askeri yönleri ile araştırmak, nedenlerini bulmak gerekir doğru tespit, anlama ve sonuç cıkarımlarında bulunabilmek için. [viii]
Orta Çağlarda, Avrupa’nın yönetimi Derebeylik idi. Almanya’nın akarsularında bugün gezginleri çeken kaleler, bu derebeyliğinin günümüzdeki kalıntılarıdır. Akarsuların köşelerine kurulu bu kaleler, o su’dan geçen alış-veriş teknelerinden vergi alırlar idi. Bu arada, daha büyük bir derebeyi, küçük derebeyinin kalesini ele geçirip, küçük derebeyini ise kendine bağlardı. Bu yöntem ile ‘imparatorluklar’ kuruldu.[ix] Daha önce Roma imparatorluğu olan bölge’de, Kutsal Roma imparatorluğu oluştu.[x]
Gerek derebeylikte, gerekse imparatorlukta, toplumsal düzen çok sade idi. Dere olmayan yerlerde, her soylunun bir malikanesi, ve o malikaneyi çevreleyen büyük çiftlikleri vardı. O çiftlik topraklarını sürüp ekinleri büyütüp hasat eden köylü de, o malikane sahibinin mali idi. Malikane sahibi ise, ya bir kral ya da imparator izni ile bölgesini yönetmekte idi. Avrupa’ iklimi nedeni ile ancak kısıtlı ekin yetiştirebiliyor idi. Bu da, nüfusun düzeyini kendiliğinden düzenliyordu. Kulaklı pulluğun icadı ile, tarım yeniden düzenlendi. Nüfusu kolaylıkla besleyen tutarda tahıl üretildi; üstüne, tahıl fazlası oluştu. Bu da nüfusun hemen artmaya başlamasına yol açtı.
Derebeylik düzeninde, Soylu’nun işlerini gören köylüler ataerkil idi. Soylu’nun arabasını süren kişinin oğlu, babasının yerini alır idi. Bir tek araba sürücü’ye gerek var idi. Araba sürücü, tahıl bolluğu yardımı ile üç oğul yetiştirir ise, geri kalan iki oğul nasıl geçinecek idi? Bu bir nüfus patlaması idi. Yaşayan genç adam aç kalamayacağına göre, soylu’nun varlığına göz dikecek, gerekir ise baskalıiracak, diğer aç gençler ile bir silahlı güç oluşturup soylu’yu öldürecekler ve mallarına el koyacaklar idi.
Batılı soylular bu olasılıklarla güreşirken, bu süreçte, Tuğrul Bey (1016-1063) Selçuk imparatorluğunu kurdu.[xi] Kudüs de, süreç içinde Selçuk etkisi altında kaldı. Kaldı ki, M.S. Yedinci Yüzyılda İslamiyetin oluşması da, Yedi ile Onbirinci yüzyıllar arasında Doğu Akdeniz’deki Hristiyan ve Musevi toplumların Arap yönetimine geçmesine neden olmuş idi. Bu koşullar altında, 1096-1099 yılları arasında papa’nı verdiği vaazların yardımı ile Birinci Haçlı Seferi Avrupa’dan Doğu Akdeniz’e yürüdü. Haçlı Ordusunun içindeki asker sayısı ancak bir kestirmeden öte’ye gidemiyor. Bununla birlikte, bir milyon kişilik bir ordu olduğu da ileri sürülebiliyor.
Bu Haçlı Ordusu, Kudüs’u ele geçirdi, ancak evlerini ve yurtlarını koruyanların elinde, çok büyük kayıplar verdi. Geri’ye, Avrupa’ya dönebilen Haçlıların sayılarının savaşa gidenlerden çok küçük olduğu söylenir. Böylece, Avrupa da bir toplumsal patlamanın önüne geçilmiş oldu. Başka bir açıdan bakıldığında, toplumsal düzenin değişmemesi ve soyluların yaşamlarının sürdürülebilmesi için, toplumun bir bölümü ölüm’e gönderildi. Haçlı Seferleri de birkaç kez daha yenilendi. Amaç değişmedi; Avrupa yaşam düzeni, soyluların çıkarına korundu.
Birinci Dünya Savaşında ölenlerin sayıları ise, onlarca milyon kişi olarak verilmektedir. Amacının da, Haçlı Seferleri gibi nüfusu azaltmak ve bir patlamayı önlemek olmadığı nereden biliniyor?
Birinci Dünya Savaşında Almanlar, düşünür bir askerin en korkulu düş’ü olan, iki ayrı yönde birden çarpışmaya başladılar. Batı’da İngiliz ve Fransızlar; Doğu’da ise Ruslar Almanlara orduları ile yüklenmekte idiler. Almanlar da etkili karşılık vermekte gecikmediler.
Almanların, İngiliz ve Fransız girişimlerine verdiği yüksek karşılık, iki yönlü idi. Önce, 1917 Nisanında Lenin’i Rusya’ya geri gönderdiler. O süreçte Lenin Avrupa ülkelerinde dolaşıp, Çarlık Rusyasının kolluk güçlerinden saklanıyor idi. Çünkü, açıkça söylediği gibi, Çarlığı devirmeyi amaçlamış idi. Alman Genelkurmayı da, Lenin’in bu düş’ünü gerçekleştirebilmesi için o’nu ‘kapalı’ bir tren ile Rusya’ya gönderdi. Lenin Rusya’ya ayak basar basmaz, Kızıl devrimini başlattı. Kısa sürede Rusya Birinci Dünya Savaşı’ndan çekildi. Çarlık çöktü. Kızıl-Bolşevikler işbaşına geldi. Komünist Parti yönetimi eline aldı.
Almanların attığı ikinci adım ise, ‘Doğu’ da bir İslami ayaklanma çıkarmak idi. Bilindiği gibi, o süreçte ‘Doğu’ İngilizlerin Hindistan’daki imparatorluğu, ve Aden Körfezi Doğusundaki, Hindistan’ı korumak amaçlı askeri üsleri idi. Böylece, İngilizlerin orduları, İslami ayaklanmayı bastırmak için bölünmüş olacak, Alman güçleri de Batı’da daha kolay soluk alacaklar idi. İslami ayaklandırma için Almanların yaptığı çalışmalarla ilgili kapsamlı ve ayrıntılı en üst düzey belge, Amerikan Bilgi Toplayıcılarının eline geçmiş olup, günümüzde Yale Üniversitesi kitaplığındadır.
Enver Paşa 1918 yılının sonunda, İttihat ve Terakki’nin Birinci Dünya Savaş’ını kaybetmesi nedeni ile, Almanya’ya kaçtı. Alman Genelkurmay’ı da, bir süre sonra Enver’i Moskova’ya göndermeyi başardı. Alman’ın amacı, Enver’in cevresine toplanacak güçler yardımı ile Asya’da çıkartmaya calıştıkları İslami Ayaklanmaya destek vermek idi. Enver de, yukarıda belirtildiği gibi, Orta Asya’yı birleştirmek düşüncesi ile, Zeki Velidi Togan’ın önderliğini yaptığı Basmacı Ayaklanmasına katıldı.[xii] Ancak, Ruslar da olayları yakından gözlemekte idiler. [xiii] Bütün ayrıntıları ile olmasa bile, Enver’in Ağustos 1922 de vuruşma sırasında öldürüldüğü açıkça biliniyor.[xiv]
Birleşik Ingiliz ve Fransız donanmaları Türk Ordusunun dayanması ile Çanakkale Boğazını geçemeyince, Birleşik Krallık Donanma Bakanı Churchill, Çanakkale’ye kara güçlerini indirmeye başladı. Bu askerler, genellikle İngiliz sömürgelerinden getirilmiş idi, ve bu kapsamda en büyük birlik ise ANZAK bileşik adı verilen Avustralya ve Yeni Zelandalılardan oluşuyor idi. Çanakkale’ye vardıklarında, ANZAKlar kendilerini Ingiliz olarak görüyorlardı. Bu vuruşmalarda ANZAK ların büyük zaiyat vermesi, Avustralya ve Yeni Zelandalılar’a, Ingilizlerden ayri birer yeni toplum oldukları kavramını getirdi. Bir süre sonra her iki ülke de İngiliz İmparatorluğundan siyasi ve askeri olarak koptu.[xv] Ancak, mayaları bir olduğu için, Ingilizce Konuşanlar Topluluğuna bağlı kaldılar. Bu yüzden de, iktisadi olarak İngiltere ile olan alış-verişlerini sürdürmektedirler.
Almanya, ABD’nin de Nisan 1917 yılında vuruşmalara katılması sonucu, Birinci Dünya Savaşını kaybetti. Çanakkale’yi savaşarak geçemeyen İngiliz ve Fransızlar, Almanların yanında savaşan Osmanlı’yı da yenik sayarak Kasım 1918 de Çanakkale’yi vuruşmadan geçip İstanbul Boğazı’na demir attı. Orduları İstanbul’u büyük törenler ile işgal ettiler.
Türk Bağımsızlık Savaşı, İngiliz, Fransız ve italyanların İstanbul’un işgalinden kısa süre sonra, Anadolu’nun Doğusunda başladı. Mustafa Kemal’in 19 Mayıs 1919 da Samsun’a ayak basmasından kısa süre önce, General Kazım Karabekir, Komutanı olduğu Erzurum konuşlu XVci Kolordu ile, kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğu sınırlarını çizmeye başlıyor idi.[xvi]
Birinci Dünya Savaşı’nın 1919 da bitiminde Versailles da toplanan galiplerin amacı, Almanya’dan öç almak idi. Bu hırs içinde, bilmeden, İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasına neden olacak anlaşmalara adlarını yazdılar. Belki de, bu bilmemezlik, en çok öç almak isteyenlere zarar verdi. “Akılsız Baş’ın Cezasını Ayaklar Çeker.” En çok zarar da, anlaşmayı yazanların değil, başcılığını yaptıkları toplumların üyelerinin oldu.
“Bir süngü ile dünya üzerinde canınızın istediği herşey yapılabilir; bir tek olay bu kural’in dışında kalır: süngü üzerine oturulamaz.” Bu düşünceyi, Fransız Başbakan’i Talleyrand’in (1754-1838) ileri sürdüğü varsayılır.[xvii] Olaylar, bu deyiş’in ne kadar gerçek olduğunu sayısız denebilecek kadar deneme’de göstermiştir. Ancak, bu süngü’nun saldırganlık mı yoksa savunma amaçlı olarak mı kullanıldığı üzerinde durmak gerekebilir. Saldırganlık, Türk atasözünde olduğu gibi “dediğim dedik, çaldığım düdük” türü ile, dünyaya her istediğini yaptırmak amaçlı ise, günün birinde güçsüz kalacak ve “süngü düşecektir.” Savunma yapan süngü ise, tarih’in yazılmasına önderlik eder. Ancak, tarih kendini yazamaz. “Hak’ın yerini bulabilmesi için” hak sahibinin olayları çok iyi belgelemesi kaçınılmaz bir gerektir.[xviii]
Eski Türklerde, toplumu etkileyen büyük olaylar için destanlar yazılır idi.[xix] Bu destanlar, Toplumun önemli günlerinde bir ozan’ca, belleğinden okunur, büyük şölen içinde, Dede Korkut’a yazılı olduğu gibi, ‘dağlar gibi et’ yenir, ‘göller gibi kımız içilir’ idi. Çanakkale Savaşları için, Mehmet Akif Ersoy[xx] (1873-1936) da bir şiir yazmıştır. [xxi]
Bu arada, Çanakkale’nin en kızgın günlerinde bir tabyada Topçu Onbaşı olan, Alp yetenekli Seyit Ali Çabuk’un[xxii] ezici ağırlıklı 240/35 mm lik top mermilerini kucaklayıp kundağa sürmesi olayını kitaplardan çıkarmayı bile başaran bir ortamın gözden kaçırılmaması gerektir.[xxiii] Bu ortam’ı oluşturan kişilerin varlığı, destanlara kadar girmiştir. Ancak, bu kişiler, eninde-sonunda tanrı ile başbaşa kalacak ve hesap vereceklerdir.[xxiv]
Çanakkale Savaşlarında, Seyit Onbaşı kadar, Churchill’in düşlerinden uyandıran başka bir olay da, Nusret Mayın Gemisidir.[xxv] Bu gemi, Osmanlı Bahriyesi elindeki belki de en son mayınları uygun bir düşünce ile döşeyerek, Çanakkale’ye yüklenen İngiliz ve Fransız Donanmasının (denizci deyimi ile) ‘yelkenlerini indirmesine’ ve geri dönmesine neden olmuştur.
Eğer Toplum duyarlılığını azaltır ise, Çanakkale Savaşları da bu kapsam içine sokulabilir. Geçmişini bilmeyen bir toplumun gelecekte var olup-olmayabileceği de sorgulanmalıdır.
Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşında kendinden yüksek rütbeli Alman Komutana verdiği yanıt da unutulmamalıdır. Türk V. Ordu Komutanı Alman Liman von Sanders, Anafartalar bölgesini savunmak için Mustafa Kemal’i seçer. Mustafa Kemal, görevini yerine getirmek için o çevredeki bütün birliklerin kendi emrine verilmesini ister. General Sanders, Mustafa Kemal’in rütbesi doğrultusunda sorar: “çok gelmez mi?” Mustafa Kemal’in yanıtı kan dondurucudur: “Az bile gelir.” [xxvi]
Conk bayırındaki Türk birliklerinin cephaneleri kalmadığı için geri çekilmekte olduklarını gören Mustafa Kemal, “Süngü tak, yat” emrini vererek çıkarma yapmakta olan karşı birlikleri durdurmuştur.[xxvii] Bu arada, 57ci Alay’ın son er’ine dek şehit düşmesine neden olan emiri gözünü kırpmadan yerine getiren askerlerin varlığı da, o askerlerin onuruna yakışır düzende düşünülmelidir.[xxviii]
Bu kanlı boğusmaların maliyetlerini hiçbir gün unutmamak gerekir. Savaşlarda ölenlerin ilerideki kuşaklardaki genlerinin eksikliğinin yaratacağı boşluklar belki de hiçbir gün bilinemeyecektir. Bu neden ile Türkçe olarak ‘ileri görüş’ diyebileceğimiz ‘Strateji’ nin tanımını yapmakta yarar olacaktır: vuruşmadan savaşı kazanmak.
Çanakkale Savaşlarında yaşanan olaylar, genellikle Türkiye dışında yaşayan yazarlar ve inceleyicilerce el’e alınmıştır. Bu durumun da, pek çok olayın çarpıtılabilmesine ve o çarpık düzen ile toplumun bilinçaltına yerleştirilmesine neden olabilir. Bir toplumun büyük ölçüde kan dökerek kazandığı bir savaş’ı, o toplumun ‘kaybettiği bir olay haline getirilmesi’ de bu kapsamdadır. Eğer Toplum duyarlılığını azaltır ise, Çanakkale Savaşları da bu kapsam içine sokulabilir. Geçmişini bilmeyen bir toplumun gelecekte var olup-olmayabileceği de sorgulanmalıdır.
* * * * *
Çanakkale Savaşlarında Tarafların Kayıpları:
Türkler: 58.650 şehit, 100.177 yaralı, 10.067 kayıp, 21.498 hastalıktan ölen, 64.000 sakat. Toplam 254.392 kişi.
İngilizler: 1.745 subay-26.455 er ölü, 3143 subay-74.554 er yaralı, 353 subay-10.901 er kayıp ve 98.863 sakat, Toplam 216.014 kişi.
Fransızlar: Kayıp, ölü ve yaralı olarak toplam 47.745 kişi.
Kaynaklar:
[i] Hasan Bulent Paksoy, “Dunya Degistiren mi, Deger Yargisinda Bulunan Mi?” Uzaysal Yonetim Beklerken (Florence: Carrie/European University Institute, 2008) http://vlib.iue.it/Carrie/texts/Carrie_books/paksoy-12/UZAYSAL%20YONETIM%20BEKLERKEN_Paksoy.pdf
[ii] https://archive.org/stream/seanpowerinf00maha#page/2/mode/2up
[iii] Halford Mackinder, “The Geographical Pivot of History.” The Royal Geographical Society: April, 1904. Vol XXIII, No. 4 http://www.google.com/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=5&ved=0CD8QFjAE&url=http%3A%2F%2Fwww.iwp.edu%2FdocLib%2F20131016_MackinderTheGeographicalJournal.pdf&ei=U77YVMz3IImLNrrxgJgI&usg=AFQjCNG0ZLSa4dGu7g6RFVFsfhDKC6Cy8w&sig2=4g5o3YeP1QIDOw-EEJA9Xg&bvm=bv.85464276,d.eXY
[iv] Turgut Reis (1485-1565) ce Osmanli’ya baglandi. 1911 de Mustafa Kemal, Enver ve arkadaslarinca Italyanlara karsi savunuldu.
[v] http://en.wikipedia.org/wiki/Treaty_of_Tripoli
[vi] http://www.ttk.gov.tr/index.php?Page=Sayfa&No=155
[vii] http://tr.wikipedia.org/wiki/Sar%C4%B1kam%C4%B1%C5%9F_Harek%C3%A2t%C4%B1
[viii] Hasan Bulent Paksoy, Etnik ve Toplumsal Kimlikler Nasil Olusur? Ceviren: Osman Karatay. (Corum: KaraM Yayinlari, 2006). http://www.academia.edu/7582356/Etnik_ve_Toplumsal_Kimlikler_Nasil_Olusur
[ix] http://www.perseus.tufts.edu/hopper/text?doc=Perseus%3Atext%3A1999.04.0059%3Aentry%3Dimperator
[x] http://www.historyworld.net/wrldhis/PlainTextHistories.asp?historyid=aa35
[xi] Selcuk Imparatorlugunu kurulma nedenleri basli-basina bir arastirma konusudur. Tam olarak gunumuze kadar el’e alinmamistir.
[xii]HB Paksoy, “Basmachi”: Turkistan National Liberation Movement 1916-1930s.” Modern Encyclopedia of Religions in Russia and the Soviet Union (FL: Academic International Press) 1991, Vol. 4, pp. 5–20. http://vlib.iue.it/Carrie/texts/Carrie_books/paksoy-6/cae12.html
[xiii] Zeki Velidi Togan Hatiralar (Istanbul, 1969)
[xiv] http://en.wikipedia.org/wiki/Enver_Pasha
[xv] Ataturk’un bu devletlerin kurulmasindaki yeri daha yeni arastirilmaya baslanmistir: http://kanberra.be.mfa.gov.tr/ShowInfoNotes.aspx?ID=147380
[xvi] HB Paksoy, “US and Bolshevik Relations with the TBMM: The First Contacts 1919-1921” The Journal of Sophia Asian Studies (Japan) No. 12 (1994). Pp. 211-251. http://vlib.iue.it/Carrie/texts/Carrie_books/paksoy-6/cae24.html
[xvii] Joseph Stiglitz and the World Bank: The Rebel Within (London: Anthem Press, 2001)
[xviii] Hasan Bulent Paksoy, Turk Tarihi, Toplumlarin Mayasi, Uygarlik. (Izmir: Mazhar Zorlu Holding, 1997) http://vlib.iue.it/Carrie/texts/Carrie_books/paksoy-3/
[xix] Hasan Bulent Paksoy, ALPAMIS: Rus Yonetimi Altinda Orta Asya Kimligi. Ceviren: Esin Gurdal Gray. (Ankara: G Yayinevi, 2014) http://www.academia.edu/2437537/ALPAMIS_Turkce_ceviri
Ingilizcesi: HB Paksoy, ALPAMYSH: Central Asian Identity under Russian Rule (Hartford: AACAR , 1989) https://www.academia.edu/509106/Alpamysh_Central_Asian_Identity_under_Russian_Rule
[xx] http://www.antoloji.com/mehmet-akif-ersoy/ ve http://en.wikipedia.org/wiki/Mehmet_Akif_Ersoy
[xxi] Mehmet Akif Ersoy “Canakkale Sehitlerine” http://www.antoloji.com/canakkale-sehitlerine-siiri/
[xxii] http://en.wikipedia.org/wiki/Seyit_%C3%87abuk
[xxiii] http://www.haber7.com/guncel/haber/969618-seyit-onbasinin-agzindan-canakkale-destani
[xxiv] Bkz. Hasan Bulent Paksoy, ALPAMIS: Rus Yonetimi Altinda Orta Asya Kimligi.
[xxv] http://tr.wikipedia.org/wiki/Nusret ve
http://www.dzkk.tsk.tr/pages/denizwiki/konular.php?catid=5&dil=1&wiki=1
[xxvi] http://www.canakkale.gov.tr/tr/canakkale-savaslari/kara-savaslari/anafartalar–suvla-koyu-cikarmasi
Bu kaynaga gore, Çanakkale Savaşlarında Tarafların Kayıpları:
Türkler: 58.650 şehit, 100.177 yaralı, 10.067 kayıp, 21.498 hastalıktan ölen, 64.000 sakat. Toplam 254.392 kişi.
İngilizler: 1.745 subay-26.455 er ölü, 3143 subay-74.554 er yaralı, 353 subay-10.901 er kayıp ve 98.863 sakat, Toplam 216.014 kişi.
Fransızlar: Kayıp, ölü ve yaralı olarak toplam 47.745 kişi.
[xxvii] http://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=3694
ve http://www.selimiyeaskeri.org/Etkinlikler/etkinlikler-mayis2012/tamerkumkale050512.htm
ve http://www.gallipoli.com.tr/if_stones_could_speak/57th_regiment_cemetery_memorial.htm
[xxviii]http://www.atam.gov.tr/dergi/sayi-09/ataturkun-cephelerde-verdigi-dort-emir
[…] Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşında kendinden yüksek rütbeli Alman Komutana verdiği yanıt da unutulmamalıdır. Türk V. Ordu Komutanı Alman Liman von Sanders, Anafartalar bölgesini savunmak için Mustafa Kemal’i seçer. Mustafa Kemal, görevini yerine getirmek için o çevredeki bütün birliklerin kendi emrine verilmesini ister. General Sanders, Mustafa Kemal’in rütbesi doğrultusunda sorar: “çok gelmez mi?” Mustafa Kemal’in yanıtı kan dondurucudur: “Az bile gelir.” Sunumun tamamı. […]