ÇİĞDEM ACAR’IN ANISINA… ve bugün Çiğdem’in aramızdan ayrılışının 40. gününe
Mehmet N. UCA
Çiğdem’i 90’lı yıllarda sık sık katıldığım Konsolos’luk resepsiyonlarında tanıdım. Her zaman şık, her zaman güler yüzlü, her zaman kendine güvenli hali, ansızın patlayan ve salonun en uzak köşesinden duyulan kahkahasıyla kendini belli ederdi.
Bir süre sonra Light Millennium‘un kuruluş yıl dönümündeki kutlamalara birlikte katıldık ve bu kurumun yönetim kurulunda birlikte çalıştık.
Uzun süren toplantılarda Avukatlık mesleğinin verdiği olayı çabucak kavrayan özelliği ile, sonuca ne kadar kestirmeden gittiğini müşahade ettim.
Türk toplumuna yardım etmek için çırpınıp duruyordu.
Bunun için topluma eğitim için yardımda bulunmayı amaçlayan derneklerin yöneticilerini davet edip, misafir etti, ve küçük olduğu kadar, samimi ve mükemmel döşenmiş dairesine benzer duygu ve düşüncedeki arkadaşları defalarca misafir edip neler yapılabileceği konusunda fikirler geliştirdi.
Çiğdem’le ortak mesaimiz arttıkça onu daha yakından tanıma fırsatını elde ettim. Çok duygulu ve düşünceliydi. Çabuk attığı kahkahası gibi, gözleri yaşla da dolabiliyordu. Çiğdem rahat ve neşe dolu bir geçmişten gelmemişti. Genç yaşta başından geçen evlilik onda derin ve seneler geçse de kapanmayan yaralar bırakmıştı. New York’a geldiği seneler ve Hukuk öğrenimini yaptığı yıllarda büyük zorluklarla karşılaşmıştı. Bunlar ondaki “empati ” ve imtiyazsız doğan insanlara yardım etme duygularına kuvvet kazandırmıştı. Bu duygu ve düşüncelerle 2005 Yılında “Umut Köprüleri“nin temellerini atıyordu.
Onlarca saat süren toplantıları da, Avukat’lık Ofisinde yaptı.
Etrafına iyi kalpli ve çok yetenekli bir sürü arkadaşı daha toplamıştı. Bunların bir kısmının göçmenlik davalarına yardım etmişti. Hüseyin Ünver ve ben de bu toplantılara katılıyor ve elimizden gelen yardımı yapıyorduk. Fakat “umut köprüsü”nün ana direği, Çiğdem idi.
Çiğdem bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle, sevgi ve heyecanla büyük kampanyalarla bir çok New York’lu hayır severi angaje ederek, paralar toplamaya başladı ve bu paraları, tek bir kuruşunu masraflar için ayırmadan Türkiye’nin en ücra köşelerinde İlkyar aracılığı ile okullara kitaplık kazandırmaya başladı. 2009 yılında ben ayrıldığımda 50’den fazla kitaplık en ücra ilkokula açılmıştı.
Bu sayı bir iki yıl içinde 140‘ı geçecekti.
Açılan her kitaplık Çiğdem’i mutlu ediyordu.
Çiğdem’in enerjisi, harekete sonradan katılan bir çok gencinkini katlayacak kadar fazlaydı. Heyecanı, yıllar sonra bile, harekete yeni katılan birilerinden kat be kat fazlaydı. Çiğdem’in çocuğu yoktu, ama Urfa’daki, Van’daki, Maraş’ın köylerindeki yatılı okul öğrencilerinin hepsine anne sevgisiyle el uzatıyor ve ulaştığında sonsuz derecede mutlu oluyordu.
Amansız hastalık bir türlü yakasını bırakmadı ve en sonunda çok erken bir yaşta onu aramızdan aldı.
Üzüntümüz çok.
Yalnız şunu kesinlikle biliyoruz ki Çiğdem kısa olsa da çok anlamlı bir hayat yaşadı.
Kendisinden on’larca sene daha fazla yaşayan insanlardan çok daha fazla iyilik yaptı ve bir çok insanın hayatına olumlu katkılarda bulundu.
Nur içinde uyu sevgili arkadaşım, Cennet ve cehennem varsa, biliyorum ki sen şu an Cennet‘te imtiyazsız kişileri imtiyazlılara karşı örgütleyen bir dernek kurmanın hazırlığı içindesin.
Yukardan bir yerlerden “bu olamaz” diyenlere karşı kasırga gibi gelen şiddetli kahkahanı duyar gibi oluyorum.
Işıklar içinde uyu.
Mehmet Nezir Uca, 20 Eylül 2017-Syosset, NY
Mehmet N. Uca, Çiğdem Acar (ortada) ve Julie Mardin (sağda) ile o dönemde yönetim kurulu üyesi olarak yer aldıkları “The Light Millennium“un 2. Kuruluş Yıldönümü etkinliğinde, Nublu, New York, Eylül 2002.
Çiğdem Acar, “The Light Millennium”un yönetim kurulu üyesi olarak, “Beyhan Karaman ve Meslekdaşları”nın ev sahipliği yapmış olduğu SoHo’daki Mimarlık Ofisi’nde 3. Kuruluş yıldönümünde konuşmasını yaparken… 2003, New York.
# # #