HAMİ ÇAĞDAŞ: “Hürriyet-Gösteri Dergisi’ni yayınlamak benim için hayat’ın kendisidir…“
Söyleşi – 1. Bölüm – Hami Çağdaş ile Özyaşamı üzerine
Bircan Ünver, TurkishLibary.Us & IşıkBinyılı.Org; İstanbul, Ekim 2022
2.Bölüm Hürriyet-Gösteri ve Türkiye’de Sanat Dergiciliği Üzerine…
Fotoğraflar: Sabit Doğan, DirenSanat.Com ve Bircan Ünver, TurkishLibrary.Us;
GİRİŞ: Hürriyet Gazetesi’nin Yayın Danışmanı ve Gösteri Dergisi’nin de “babası” olan değerli Doğan Hızlan’a, 1988 yılının Haziran ayında, Hürriyet Gazetesi Kültür Bölümü’ne söyleşiler hazırlama ve sanat haberleri yazmak amaçlı bir görüşme yapmak için, o zaman ki Hürriyet’in Cağaloğlu’ndaki binasında görüşmüştük.
O görüşmemizin sonucunda, Sn. Hızlan beni Hürriyet-Gösteri Dergisi’ne yönlendirmiş ve derginin Sorumlu Yazı İsleri Müdürü Hami Çağdaş ile tanıştırmış olmasından bugüne, 36 yıldan fazla bir zaman geçmiş…
Bu zamanın nasıl bir su gibi akmış olduğunu neredeyse hafızam algılamıyor!
Uzun yıllar New York’ta yaşıyor olmam nedeniyle (son yıllarda dönüşümlü olmak üzere) ve Hürriyet-Gösteri dergisi de halen sanal ortamda yayınlanmadığından, özelde Hürriyet-Gösteri, genelde Türkiye’de sanat dergiciliği ve dergicilik genelinde, sevgili Hami Çağdaş ile “Covid-19” gölgesinde ve Istanbul’da iki farkli gün-ve-ayda (14 Ekim 2020, Beşiktaş’ta ve 13 Kasım 2020’de, Emirgan’da) yüzyüze kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.
Bu söyleşinin Hürriyet-Gösteri’nin geçmiş ve şimdiki zamanda ki yazar ve şairlerine aynı zamanda, Türkiye’deki sanat dergiciliğini merak eden ve araştıranlara da bir kaynak teşkil edeceğini ümit ediyor, söyleşiyi iki bölüm halinde ilginize sunuyoruz.
Bircan Ünver: 1983 yılında Hürriyet–Gösteri Sanat Edebiyat dergisi’nde çalışmaya başlamanız nasıl gelişti? Gösteri Dergisi’nin yayına başlaması sizinle mi başladı? Öncesi var mı? Var ise öncesinden de söz edebilir misiniz?
Hami Çağdaş: – Hürriyet-Gösteri dergisinin başlangıcı 1980 yılının sonu Aralık ayıdır. Çünkü, ilk sayı Aralık 1980 de yayınlandı. Bunun kuruluşu o zaman Egemen Bostancı ve Nezih Demirkent birlikte, Gösteri Sanatları A.Ş.yi kurmuştu. Egemen Bostancı, Gösteri Sanatları A.Ş.’nde müzik ve gösteri prodüksiyonları yapıyordu. 12 Eylül 1980 darbesinin ardından henüz daha bir kaç ay geçmişti.
12 Eylül’den sonra, Türkiye’de her anlamda bir değişim olmaya başladı… İşte o zamana kadar sadece siyah-beyaz dergiler vardı… İşte o zaman, Hürriyet ile birlikte, o zaman Dünya Gazetesi Genel Yayın müdürü ve sahibi Nezih Demirkent ile ne yaparız, nasıl ederiz, Hürriyet Gazetesi ile birlikte ortaklaşa bir dergi çıkartabilir miyiz, diye kendi aralarında konuşurlar. Ve bunu Hürriyet’te işbirliğiyle kimle yaparız aşamasında, Doğan Hızlan ile konuşuyorlar. Bunun sonucu Doğan Hızlan, derginin genel yayın yönetmenliğini üstlenir… Gösteri adı da, Egemen Bostancı ve Nezih Demirkent’in Gösteri Sanatları A.Ş. şirketinin adından geliyor. Derginin yayın periodiği ve içeriği içinde şu ilkeler düşünülüyor: aylık dergi, mutlaka yüzde 50 oranında edebiyat olacak hatta daha fazla, bununla birlikte tiyatro, sinema, görsel (plastik) sanatlar, müzik de dahil olacak…
Bu ilkeler doğrultusunda Hürriyet-Gösteri adlı bir dergi çıkartılmaya karar veriliyor.
Ve ilkelerden biri de derginin renkli olmasına karar veriliyor. İlk sayılarda, mesela, fasikül halinde sinema ansiklopedisi, derginin içinde farklı kalite ve renkli kağıtta her sayıda derginin ortasından veriliyordu. Hürriyet-Gösteri için sinema ansiklopedisi fasiküllerini Attila Dorsay ile Turan Aytül birlikte hazırlıyordu…
Bir de her sayı, bir ressamın renkli bir resminin reprodüksiyonu da, derginin tam ortasından ve tam sayfa veriliyordu…
İlk yıllarda, her sayı dönemin önde gelen şairleri, Melih Cevdet Anday, Sabahattin Kudret Aksal, Edip Cansever, Turgat Uyar gibi şairlerin şiirleri ilk sayfalardan yayınlanırdı. Bu uzun yıllar böyle devam etti. Ve şiirlere ressamlardan desen yaptırırdık. Mesela şiirler geldiği zaman, Cağaloğlu’nda Cemal Nadir Sokak’taydık.
O zaman derginin kadrosunda Yazı İşleri Müdürü olarak Selim Alpaslan vardı. Faruk Şuyun, Esin Dalay, Necati Güngör, Kürşat Başar yayın ekibi ile birlikte çalışıyorduk. Kadrolu olarak ise başlangıçta Esin Dalay ve Faruk Şuyun vardı.
İlk kuruluş yıllarında, o sırada serbest muhasebecilik yapıyordum. Henüz 30 yaşının başındaydım. Zaman zaman Hürriyet-Gösteri’nin yayın bürosuna gelip-gidiyor ve tashihlere yardım ediyordum. 1983 yılına geldiğimizde ise artık iki işi bir arada yürütmek zorlaştı. Çünkü bu arada, bazı röportajlar da yapmaya başlamıştım. Bu süreçte, Doğan Hızlan, “sen muhasebeciliği bırak ve biz de çalış,” dedi… Bunun sonucu ben de muhasebeciliği bıraktım ve Hürriyet-Gösteri de 1983’te kadroya katıldım. Kadroya alındığım dönem, Salim Alpaslan, Yazı İşleri Müdürü’ydü. Derginin fotoğraflarını ise Cengiz Civa çekiyordu. 1986 veya 1987 yılı olacak, Salim Alpaslan ayrıldıktan sonra, takiben Adnan Özyalçıner, yazı işleri müdürlüğü yaptı. Özyalçıner de ayrıldıktan sonra, o zaman ben Yazı işleri Müdürlüğü’nü üstlendim. O dönemden itibaren de bu görevi yürütüyorum.
B.Ü. İstanbul Üniversitesi İkitsat Fakültesi Maliye Bölümü mezunusunuz (1979) ve aynı bölümde master yaptınız (1980). Durum böyle olunca, iktisat da master yapmış 27 yaşında genç biri iken, kısa bir dönem muhasebeci olarak da çalışmış olmanızı da göz önünde bulundurursak, bu alandan sanat-edebiyat üzerinde dergicilik alanına geçişiniz nasıl oldu?
H.Ç. – Hürriyet-Gosteri dergisine dahil olmadan da Doğan Hızlan’ı da, edebiyat ve sanat dünyasının tanınmış bazı isimleri tanıyordum. Çünkü o dönemde arkadaş çevrem iki farklı gruptan oluşuyordu. Bir üniversiteden-okul arkadaşlarımdan ve bir de edebiyat dünyasından yazarlar ve şairlerden arkadaşlarım vardı… Bu alanda ki önde gelen isimleri tanıyordum… içlerinden arkadaşlarım vardı… O yüzden bu işe girdiğim zaman bir geçiş dönemi – uyum süreci yaşamadım. İnsanları, tanıyıp, bildiğim, edebiyat ve şiir dünyasını da takip ettiğim için, benim için doğal bir geçiş süreci oldu.
Halihazırda, o dönem Hürriyet’teki Sanat Servisi’ne katkılarda bulunuyordum. Zaten onu da Doğan Hızlan yönetiyordu. Benim orada ki ilk işim, hiç unutmuyorum, ilk resmi röportajım; besteci-şarkıcı Dr. Alaaddin Yavaşça ile idi. O röportaj için görevlendirildiğim zaman daha bir kaset-çaları kullanmayı bilmiyordum. Bir gün, Doğan Hızlan ses-kayıt cihazını tutuşturdu elime, röportajı sen yap, gel, dedi… Çünkü o zaman, Kelebek’de sanatçılar ile yarım sayfa kapsamlı röportajlar yayınlanıyordu. Beni de bu röportajı Kelebek de yayını için gönderdi… O zaman düşünsene, Nevzad Atlığ ile tartışmaları var… Böylece, Dr. Alaaddin Yavaşça ilk röportajım da oldu.
B.Ü. Tiyatroya ilginin köklerinden söz eder misin?
H.Ç: – Biraz klasik bir anlatım olacak, çocuk yaşımdan itibaren ailemle tiyatroyu çok izlerdik… Sonra, benden çok daha önce Hürriyet-Gösteri de tiyatro yazıları yazan Yaşar İlksavaş’ın teşvikiyle, ben de hem Gösteri dergisinde hem de Hürriyet’in yayınladığı diğerdergilerde tiyatro ile ilgili haberler ve eleştiriler yazdım. Bu sırada Milli Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği Liselerarası Tiyatro yarışmasına; Jüri Üyesi olma teklifi aldım. Zaten o jüri üyelerinin bir kısmı da, Hürriyet-Gösteri’nin tiyatro yazılarını yazıyorlardı. Bir kaç sene sonra da, Avni Dilligil Tiyatro ödüllerinin Seçici Kuruluna seçildim. 20 yıl önce de Sadri Alışık Tiyatro Ödülleri’nin Jüri Üyesi oldum. Halen bu Jüride, juri üyesi görevini sürdürmekteyim…
B.Ü. Gösteri Dergisi’ndeki ilk 5 yılını nasıl değerlendiriyorsun?
H.Ç. – Hürriyet-Gösteri’nin ilk yıllarda başardığı en önemli alanlardan biri Görsel Sanatlarda renkli ve kaliteli baskıyla hem Görsel Sanatlara verilen değer ve önemi arttırdı hem de görsel sanatların; resim, heykel, desen, seramik benzeri; okuyucu da o dönem bu sanatlara genel ilginin artmasına bir vesile oldu… katkıda bulundu…
O dönemde, halen yaşayan Cumhuriyet dönemi-kuşağı ilk ressamlarımızdan, örneğin Zühtü Mürutoğlu, Hakkı Anlı, Ali Avni Çelebi, Zeki Faik İzer, Mahmud Cüda gibi bu sanatçılarımızın atölyelerinde ropörtajlar yapıldı. Atölyelerinde portreleriyle, aynı zamanda kendi renkli resimleriyle birlikte röportajlarını yayınladık.
Yazar ve şairlere “Yaşadıkları Sokağı” anlattırdık. Kendi büyümüş oldukları sokaklarında resimler çektik… O fotoğraflarla birlikte yayınladık…
Dergiyle birlikte, yaşayan şairlerimizden kendi seslerinden şiir kasetleri verdik. Bu kaseterde yaşayan şairlerimiz kendi sesleriyle istedikleri şiirlerini okudular.
Bazı şairlerin–aramızdan ayrılmış olanların–ise ses kayıtlarını ailelerinden temin ettik. Örnegin, A. Kadir’in karısı, yaşıyorken ki kaydedilmiş şiirini verdi… İlhan Berk, Melih Cevdet Anday, Attila İlhan…. Her kasette 12 şiir vardı…
Derginin içerğinde ise o ay’ın kasetinde yer alan şiirlerin metnini yayınlardık.
Hayatta olmayan şairlerin şiirlerini de Yıldız Kenter, Müşfik Kenter gibi tiyatro sanatçılarımız okurdu…
Bu kasetler, o zaman Raks firmasıyla br iş birliği sonucu yayınlanıp, dergiyle birlikte dağıtıldı…
_ . _
İkinci bölüm için lütfen burayı tıklayınız >
Bu söyleşi,Turkishlibrary.Us ve IşıkBinyılı.Org için ortak yayın amaçlı gerçekleştirilmiştir.
©2020-2022, Bircan Ünver, www.turkishlibrary.Us – www.isikbinyili.org
[…] Mesela, bu “ölmemeye – devamlılığa” şunu örnek gösterebiliriz. FANZİN*[1] […]