STK Perspektifinden, Dünya Gönüllüler Günü kapsamında, STK Statüsüyle Birleşmiş Milletler’e Nasıl Üye olunur? adlı sanal toplantıyı, #5Aralık günü:
“The Light Millennium” (2001, New York), Sivil Toplum Kuruluşu, Birleşmiş Milletler Küresel İletişimler Birimi’ne Üye;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hemşehri Sivil Toplum Kuruluşları Danışmanlık Ofisi;
Işık Binyılı Multi-Medya, Kültür ve Sosyal Destek ve Geliştirme Derneği (2010, İstanbul) & Turkish Forum (1993, Connecticut) İşbirliğiyle ve başarıyla sundu. #UGG2021 | #IVD2021
Toplantının Onur Konuğu, Sayın HASAN ŞAKİR AKKUŞ, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Hemşehri Sivil Toplum Kuruluşlarından Sorumlu Danışman’ın konuşmasını aşağıda yayınlıyoruz:
Çok teşekkür ediyorum. Tüm katılımcılara iyi akşamlar diliyorum. İnşallah bundan sonra ilk toplantımızda ileri demokrasi seviyesine ulaşmış bir ülkeden ve o ileri demokrasiyi en iyi uygulayan Türkiye’nin kalbi İstanbul’dan seslenmiş olacağız.
Evet değerli dostlar, sivil toplum kuruluşları bu demokrasinin olmaz ise olmazı ve temel taşıdır. Bu düşünceyle sivil toplum kuruluşlarının etkin, yaygın ve işlevsel olması için, İstanbul Büyükşehir Belediye başkanımız Ekrem imamoğlu’nun talimatları doğrultusunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
Şimdi özellikle niçin bu sözle başladım?
İstanbul’da 25 bin 408 adet aktif Sivil Toplum Kuruluşu var.
Tabi böyle yoğun ve büyük bir sayıyı görünce ‘aaa güzel’ diyoruz ama maalesef bu sivil toplum kuruluşlarımızın, işlevsel açıdan çok fazla etkileri yok. En büyük sıkıntımız da bu. Çünkü sivil toplum kuruluşlarımız ya kişisel egoların tatmini ya da siyasilerin arka bahçesi olarak kullanılmaktadır.
Halbuki dünyada sivil toplum kuruluşları, özellikle ileri demokratik ülkelerded yönetimi yönlendiren, toplumun faydasına olmayan işlerde frenleyen, toplumun faydasına olan işlerde de destekleyip, daha da ileriye götüren kurum ya da kuruluşlardır.
Maalesef, Türkiye’de bunu çok az Sivil Toplum Kuruluşu başarabilmektedir. İşte bu nedenle İstanbul’da özellikle sivil toplum kuruluşlarımızı daha etkin, daha aktif, daha da işlevsel hale getirmek için çaba gösteriyoruz. Bu konuda, birçok çalışmalar, çalıştaylar ve seminerler düzenledik. Düzenlemeye de devam edeceğiz. Bizim için birinci öncelik, hedef, sivil toplum kuruluşlarının özellikle siyasi kurumların arka bahçesi olmamasıdır.
Neden bunu özellikle vurguluyorum?
Çünkü sivil toplum kuruluşları, insanların bireysel olarak katıldığı, hiçbir şekilde maddi olarak bir gelir elde etmek amacıyla değil toplumu ya da kuruluş amacına uyan kitleleri aydınlatmak için kuruyorlar. Ama maalesef kurulduktan sonraki “Koltuk Sevdası” ve farklı etkenler bir araya geldiğinde sivil toplum kuruluşları ya da geçmişte ki adı ile derneklerimiz, kendilerini bir yerlere arka bahçe yapmak ya da kendilerini bir yerlerle birlikte göstermek amacıyla bir yanlışın içine giriyorlar.
Hepiniz çok iyi biliyorsunuz Fransa’da Sarı Yelekliler, İspanya’da, Domates Üreticileri yaptıkları eylem ve etkinliklerde hükümetlerin aldıkları kararları geri çeviriyorlar. Maalesef Türkiye’de, bunu başarabilmiş STK larımız çok az. Bu konuda bir tek Zonguldak maden işçilerini hepiniz hatırlarsınız. Geçmişte bir Ankara’ya yürüyüşleri ile haklarını biraz almışlardı. Onun dışındaki sivil toplum kuruluşlarımızın da daha aktif ve etkin olabilmeleri için birlikte çalışma, harekete geçirme için bir çok alanda uğraş veriyoruz.
Burada, uğraş veriyoruz derken, gerçekten de uğraş veriyoruz, çünkü katılım maalesef az.
Bir başka konu da sivil toplum kuruluşları, toplumun kendi özünden çıkarttığı kurumlar.
Yani, siyasileri seçen insanların bir araya geldiği kurumlar.
Siyasiler, gelip sivil toplum kuruluşlarından, onlardan destek isteyecek, onların kapısında bekleyip, onlardan randevu almak için sıraya geçecek konumdayken, maalesef tam tersini yaşıyoruz.
Bizim bazı STK’larımız, (siyasi kuruluşlardan) bazı STK’lardan randevu veya icazet almak için sıraya giriyorlar.
Tabii hal böyle olunca, maalesef demokrasinin temel taşı dediğimiz sivil toplum kuruluşlarından bazıları, demokrasiye katkı sağlamak şöyle dursun, demokrasiye gem vurmak, demokrasiye kilit vurmak isteyenlerin, destekçisi oluyorlar, farkında olmadan veya istemeden.
Ve bunu da önleyebilmek için, sivil toplum kuruluşlarımızın siyasi angajmanların üstünde olup, siyasetçilerinin kapısında beklediği kurumlar haline gelmesi en önemli etken. Sivil Toplum Kuruluşları, taraftarları, üyeleri ve kurucularıyla, siyasi partilere yakınlaşmak için değil, siyasi partileri toplumun yararına işler yapmak için yönlendirmeleri gerekir, düşüncesindeyiz.
Hal böyle olunca da, Türkiye’de maalesef ileri demokratik ülkelerdeki STK anlayışına ulaşamıyoruz.
Ama bu umutsuzluk asla değil.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarihinde ilk kez, sayın Başkanımız Ekrem imamoğlu’nun talimat ve direktifleri ve onun isteği doğrultusunda, bir danışmanlık kuruldu. Sivil toplum kuruluşları hemşeri dernekleri ile ilgili çalışmalar yapan bir ilk oldu. Ankara Büyükşehir Belediyesinde de bizi takiben kuruldu. Diğer belediyelerimizde de, bununla ilgili ve bu amaç doğrultusunda çeşitli birimler oluşturulmaya başlandı.
Bu bile umut verici, inşallah daha da güzel olacak.
Tabii ki bunların da olabilmesi için, bugün Türk kadınına seçme seçilme hakkının verildiği günün yıldönümü. Şimdi yanlış hatırlamıyorsam 1935 yılında yapılan genel seçimlerde meclise 17 kadın vekilimiz girmişti.
O zaman, dünyadaki tüm demokratik ülkelerin meclislerinde kadın sayısı açısından dünyanın ikincisiydik.
Maalesef bugün, dünyada meclisi bulunan 197 ülke arasında 117 inciyiz.
Bu bile bugün nereden nereye geldiğimizin en bariz göstergesidir.
İnşallah bu da değişecek.
Kadın-erkek eşitliği derken, bu eşitliğin sadece sayısal anlamda değil, düşünsel anlamda da hayata geçmesini biz istiyor ve bu konuda çalışmalar yapıyoruz. En azından sivil toplum kuruluşlarımızın, kuruluşlarında, yönetimlerinde, kadınlarımızın çok daha yüksek sayıya ulaşmasını ve o yüksek sayının hiç olmazsa yüzde kırklara yükselmesi için özellikle, İstanbul’da kadınlarımızı teşvik ediyoruz.
Sivil Toplum Kuruluşlarıyla ilişkin olarak, ayrıca, İstanbul’da çeşitli projeleri hayata geçirmek için çaba gösteriyoruz. Bunların başında da, İstanbul’da bir sivil toplum kuruluşları merkezini oluşturmak ve bu merkezde yaklaşık, İstanbul’da görev yapan, öncelikli genel kitlelere hitap eden STK’ları bir araya getirecek, en az üye sayısıyla da, belli normlara ulaşmış STK’ların da bir arada olacağı, kongre ve konferans merkezlerinin olacağı, STK ların en azından birer odayla temsil edilebileceği, ortak toplantı salonlarının, çalışma alanlarının olduğu bir merkezin hayata geçirilmesi için proje çalışmaları devam ediyor.
Bu da gene sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun isteği doğrultusunda yapılan bir çalışmadır.
Ayrıca pandemi’den dolayı yapamadığımız, STK’lara yönelik, STK’lar, çalışmaları, yasalar nezdinde yapmaları gerekenler, mali açıdan yapmaları gerekenler, bu konularla ilgili seminerlerimize de, kısa süre içinde başlayacağız. Bunlar, ilk çalışmalar olacağı için önemli sayıyoruz. Bunu sonrasında da çalıştaylarla birlikte, STK ların amaçları ve hedefleri doğrultusunda, branşlarına göre onları yönlendirecek eğitimsel çalışmalara da hız vereceğiz.
Bunun dışında ve eğer sorularınız olacaksa ben cevaplamaya hazırım. Sizleri dinliyorum.
25 bin 400 STK’ya bir oda verecek bir yapı dünyada yok.
Bircan Ünver: Sayın Hasan Başkanım, bizimle çok heyecan veren bir STK projesini paylaşmış olduğunuz için çok teşekkür ediyoruz. STK’lar için bir merkez kurulması projesini ne zaman gerçekleştirmeyi planlıyorsunuz?
Ve bu projeden faydalanabilecek STK’lar için üye sayısına bağlı derken, bunun kıriteryası ne olacaktır?
Öncelikle şu konuda bir açıklık getireyim
Biliyorsunuz, Türkiye’de özellikle “Hemşeri” STK’ları çok önem arzeden ve en çok üyeye sahip STK’lardır. Hele 16 milyonluk İstanbul’da, hemşeri STK’ları çeşitli illerden, hatta ülkelerden İstanbul’a gelip yerleşen insanlar için, ayrı bir aidiyet duygusu ifade eder.
Ama hiçbir zaman, İstanbul’da yaşayan 16 milyonluk İstanbullunun yüzde doksan-sekize yakınının, büyük bir bölümü, bu anketlerle sabit, kendi geldiği yeri, sılayı unutmamış ve hala kendini önce oralı sayıyor.
Buradaki üye sayısı dediğim, hemşeri STK’ların büyüklüğüne göre, çünkü 16 milyonluk İstanbul’da 25 bin 400 STK var. 25 bin 400 STK’ya bir oda verecek bir yapı dünyada yok.
Hal böyle olunca, Türkiye’nin tamamı veya İstanbul’un tamamına hitap eden STK’lar ve içlerinde hemşeri dernekleri olarak, talepten çok, biz ne kadarına (oda) verebileceğiz, ona göre bir şey. Bu konuda proje çalışmaları devam ediyor. İnşallah, 2024’e gelmeden çalışma başlayacak.
Türkiye’nin acilen bir sivil toplum kuruluşları yasasına ihtiyacı var.
Tabii, Türkiye’deki STK’lar ile ilgili en önemli konu şu. Yine günün şartlarına uygun bir yasa çıkartılmalı. Basit bir örnek vereyim. İsim vermeyeyim. Yanlış anlaşılmasın. Bir ilimizin, bir ilçesi ve bir köyü var. Köyün adı da Gölgeli Köyü olsun. O köyden İstanbul’da yaşayan 250 nüfus var. Bu köyün de bir derneği var. Derneğin genel kurulunda iki aday yarışıyor. Ve derneğin de 50 üyesi var. Diyelim ki 26’sı kazanan adayı destekliyor, kaybeden adayı da 24 üye destekliyor.
Kaybeden aday diyor ki, “ben kızdım kardeşim, bir dernek de ben kuracağım.”
Hadi, bir dernek de o kuruyor, adını da diyelim “Aşağı Gölgeli Köy Derneği”, olarak kuruyorlar. Bunun gibi onlarca, yüzlerce örnek var.
STK Enflasyonu
Halbuki özellikle hemşeri ve gerek genel amaçlı dernekler, ne olur ise olsun, bir sınırlama getirilmeli. Nedir, bu sınırlama? Bir coğrafi birimde, bir ilçede aynı amaçla birden fazla dernek kurulmamalı. Aynı coğrafi bölgeyi temsilen birden fazla dernek kurulmamalı. Bir Çevre derneği, bir Yeşilay, bir Kızılay, bir Turizm dışında veya yine basit bir örnek, bir İnsan Hakları derneği birden fazla olmamalı. Örneğin, bir “İnsan Hakları” derneği var, bir de onun yanında, “Tüm İnsan Hakları” derneği var. Eskiden Türkiye’de biliyorsunuz, Turizm acentaları vardı. İsim vermeyeyim, öz-üvey gibi. Aynen o durumdayız.
Bu durum, bir STK Enflasyonu yarattığı gibi, sivil toplum kuruluşlarının yönetim kadroları, yöneticiler üzerinde ki algısını, etkinliğini, gücünü de düşürüyor.
Ne olacak, diyor, sen benim yanımda olmasan hemen bir dernek kurdururum. İşte birinin bir federasyon var, o federasyon iktidara uzak veya tam tersi de olabilir, hemen iktidar kendi yandaşlarını bulup, ya da muhalefete uzak, hemen dört derneği bir araya getirip, bir federasyon kurdurtalım, diyor.
Halbuki bu böyle olmamalı. Hem gücümüzü bölüyor, hem etkinliğimizi düşürüyor, hem de siyasilerin oyuncağı haline geliyoruz.
#Biz, x ilinin dernekleri bir arada olup da, gücümüzü tek yumruk halinde kanalize edebilsek, istediğimiz siyasi karşılığı da alacağız, istediğimiz hizmetlerin yapılmasını da sağlayacağız, belki daha da fazlası. Ve bu şartlarda, Türkiye’nin acilen bir sivil toplum kuruluşları yasasına ihtiyacı var.
B. Ünver: Covid salgını döneminde, özellikle 26 bine yakın STK’ların içlerinde özellikle yüzde 10’u, yüzde 20’si benzeri, diyelim ki açlık-gıda, ısınma benzeri ihtiyaçların giderilmesinde ve amaçları doğrultusunda katkı oranlarını nasıl değerlendiriyorsunuz? Covid’e karşı STK’lar daha da mı güçsüzleşti veya bu süreci sizin de yönlendirmeniz doğrultusunda ve partiler üstü bir anlayış çerçevesinde, STK’ların katkılarını nasıl değerlendiriyor sunuz?
Bunu takiben de, özellikle bugünün anlam ve önemi ve Uluslararası Gönüllüler Günü (5 Aralık) kapsamında, gönüllü programınız, gönüllü programlarının katkısı ve gönüllüğün sürdürülebilirliği üzerine görüşleriniz neler?
H. Akkuş: Önce gönüllüler üzerine başlayayım. İstanbul Gönüllülerini hepiniz biliyorsunuz. Sanıyorum ki kendiliğinden oluşan ve hiçbir şekilde hiçbir kurumun, kuruluşun öncülemediği tamamen gönüllülük esasına göre Türkiye de oluşmuş en büyük kitlesel bir sivil toplum kuruluşudur.
Hatta ilk başta kuruluş bile değildi, adı vardı, ama kurumsal anlamda hiçbir yerde isimleri yoktu. Böyle bir hareketin kendiliğinden oluşması bile, Türkiye’de, Türk demokrasisi adına büyük bir umut. “İstanbul’da her şey çok güzel olacak” derken, özellikle İstanbul gönüllülerinin yüzde doksanından fazlasının kadınlardan oluştuğunu da biliyorsunuz, değil mi?
İşte bu hareket, bizim için bu konuda büyük bir umut. Onlarla birlikte çok güzel çalışmalara yapıyoruz. Ve birlikte yaptığımız çalışmalar var. Öncelikle onların ayakta durabilmeleri için onlara çeşitli alanlarda çeşitli imkanlar sunuyoruz. Kendi ürettiği, üretim yapabilecek insanlara çeşitli seminerler ve kurslarla imkan sağlıyoruz. O kursların sonunda da ürettiklerini satacak alanlarda, İstanbul Belediyesi olarak ücretsiz alan tahsis ederek hem amaçları doğrultusunda çalışmalar yapabilmelerini, hem de tüketici bireyden çıkıp üretici bireyler haline getirilip, aile ekonomisine de katkı sağlamaya çalışmalarına destek vermeye çalışıyoruz. Bu ayrı bir olay.
İstanbul Çiftçisi: Tohumundan gübresine…sulama imkanlarından alet edevata kadar…
Yine bunun yanında İstanbul’da, İstanbul çiftçisini yasal olarak bir çatı altında değil ama, gene gönüllülük esasına göre toplayıp, bu da yine sayın Başkanım Ekrem İmamoğlu’nun, yine İstanbul’daki ilk çalışmalarından biri olarak, onlara destek veriyoruz. Tohumundan gübresine kadar… sulama imkanlarından alet edevata kadar, İstanbul çiftçisine destek olup, ürettiklerini satabilecekleri alanlar sağlayıp, daha fazla üretip ve daha kaliteli üretmelerine sağlayacak eğitimleri de vererek, yine İstanbul’daki bu hareket ile yerel belediyeler olarak bir ilki başlattık, bu hareketle.
Bunun dışında, İstanbul’daki STK’lar, Türkiye’de olduğu gibi maalesef Covid-19 döneminde çok aktif olamadılar. Özellikle, ilk dönem. İşte pandemi‘nin ne olduğunu dahi bilmediğimiz o ortamda, herkes ilk üç-dört ay büyük bir tedirginlikle evlerinde kaldı. Ama ondan sonra, STK’larımız büyük bir sınav verdi ve bu sınavı başardı.
İstanbul Gönüllüleri: İsimsiz Kahramanlar
Kendi aralarında, İstanbul Belediyesi’nden de destek alarak ve hemşeri derneklerimizden genel amaçlı derneklerimize kadar, İstanbul da, İstanbul Gönüllülerimiz kapı kapı dolaşarak, ihtiyaçların tespitinden teminine kadar, onları birebir dağıtarak, büyük bir sınav verdiler ve başardılar, o sınavı. Özellikle ben buradan İstanbul Gönüllülerine yürekten teşekkür ediyorum. Onlar gerçek anlamda, gizli kahramanlar, isimsiz kahramanlar idi. Siyasi düşünce, dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın, 16 milyonluk İstanbul’u karış karış gezdiklerini biliyorum. En ücra köylerden, mahalle adını alan köylerimiz de var, en gariban bölgelere kadar, her yere girdiler ve. Covid-19 döneminde her şeyleriyle büyük bir başarı sağladılar.
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi olarak da, işten çıkan, işine gidemeyen, mağdur her insanımıza, kumanya dağıtımından, askıda fatura, askıda ekmek gibi projeleri hayata geçirip, elektrik, doğal gaz, su faturalarını ödemeyen vatandaşlarımızın da, hayırsever vatandaşlarımız aracılığıyla, onların susuz, doğalgazsız, elektriksiz kalmamalarını sağladık. Tabii sağlarken de birçok kez, bunu yapamazsınız dediler.
Artık bunları yapamazsınız, demelerine rağmen bunları yapmaya devam edeceğiz…
Hani, Ellerini arkadan bağladı, diye Ekrem Imamoğlu’nu mahkemeye verdiler.
Artık, baktılar ki, biz ne yaparsak yapalım, yani biz doğru oldukça, eğri bir gün doğrulur, düşüncesiyle geri durmadık.
Onlar mahkemelere vermeye devam ediyorlar. Biz de fakir, mağdur, garip halkımıza yardım etmeye devam ediyoruz.
Biliyorsunuz, kumanya ve süt dağıttığı için de Sayın Başkanımız, mahkemeye verildi.
Yani yeni doğan ailelerin çocuklarına, fakir, mağdur ailelerinin çocuklarına süt veriyoruz, diye bile mahkemeye verildi.
Şunu ilave etmek istiyorum:
Kurtuluş hep İstanbul’dan başlamıştır.
Çok değerli bilgiler için çok teşekkür ediyoruz, Sayın Akkuş.
_ . _
[…] Bu da gene sayın Başkanımız Ekrem İmamoğlu’nun isteği doğrultusunda yapılan bir çalışmadır. Ayrıca pandemi’den dolayı yapamadığımız, STK’lara yönelik, STK’lar, çalışmaları, yasalar nezdinde yapmaları gerekenler, mali açıdan yapmaları gerekenler, bu konularla ilgili seminerlerimize de, kısa süre içinde başlayacağız. Bunlar, ilk çalışmalar olacağı için önemli sayıyoruz. Bunu sonrasında da çalıştaylarla birlikte, STK ların amaçları ve hedefleri doğrultusunda, branşlarına göre onları yönlendirecek eğitimsel çalışmalara da hız vereceğiz. [Devamı için.] […]