ANİDEN MİKROFON ELİNDEN ALINARAK KONUŞMASININ KESİLMİŞ OLDUĞU, TAM KONUŞMA METNİ
Merhaba , paneli organize eden kuruma ve beni davet eden Çiğdem hanıma teşekkür ederim.
8 Mart Dünya emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun.
Ben Hümeyra Etike… Bir sanat öğretmeniyim, geleneksel ebru sanatımızı 2014 yılından beri New York Long Beach ortaokulunda resmi ders olarak öğretiyorum. Ebru sanatı çalışmalarıma Türkiye’de başladım. New York’ta devlet okuluna “Turkish Ebru Art” dersi olarak müfredata geçirilmesini sağladım. Ebru sanatını burada bir devlet okulu müfredatına aldırmaktan duyduğum gurur, özünde ulusal bir gururdur. Zira Türkiye’de sanatımız kurs merkezlerinden çıkamamıştır ve dünyada ilk ve tek olarak bir devlet okulunun müfredatında Türk Ebru sanatı dersi resmi ders olarak kayıtlıdır. Bu ilgiden aldığım cesaretle Türkiye’de değerli bir meslektaşımın başlattığı, UNESCO’ya yapılan başvurunun kabul edilmesindeki rolüm, öğrencilerimin destekleriyle etkinlik kazanmıştır.
Pek çok farklı uyruklardan öğrencinin imzalı ebrularının 2014 yılı süresince Paris’e gönderilmesi etkileyici bir destek olmuş bu girişimi Unesco’nun felsefesiyle de bağdaşmıştır.
Türkleri, gururla coşturan haber Paris’ten 2014 yılının 27 Kasım günü gelmiştir.
Türk ebru sanatı artık UNESCO’nun koruması altına ve somut olmayan kültürel miraslar listesine alınmıştı.
Bilindiği üzere her başarı sonucu için kısa ya da uzun mücadele gerekmektedir.
Bu gün bizleri bir araya getiren 8 Mart dünya çalışan kadınlar günü , 8 Mart 1957’de yine New York’ta başlamıştır.
O gün başlayan hareketin nedeni, ağır şartlarda az ücretle çalıştırılan fabrika kadın işçilerinin emek sömürüsüne karşı gelerek hak adalet arayışlarıdır.
Son derece demokratik başlattıkları örgütlü protestolara açlık grevleriyle devam etmiş, polis şiddetine uğramış ve kapatıldıkları hücrelerde yanarak can vererek bedeller ödemişlerdir.
Aynı arayışlarla dünyanın çeşitli ülkelerinde karşılaşılmıştır.
1900’lu yıllarda dünya kadınları tarafından bu mücadeleler yapılırken, Türk kadını kurtuluş mücadelesi vermekteydi.
Bu nedenden dolayı kadın hakları için mücadele vermesi söz konusu olamadıysa da erkeklerle omuz omuza yapılan kurtuluş savaşındaki başarı ve Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyetinin kuruluşuyla kadınlarımıza yani bizlere haklarımız bazı dünya ülkelerinden önce verilmiştir. Bazı ülkelerin kadınlarının 1909 yılında yaptıkları seçme ve seçilme haklarını örgütlü protestolarla elde etmişken
biz türk kadınlarına Cumhuriyetimiz bu hakkımızı altın tepside sunmuştur.
Büyük Millet Meclisimizde demokrasi esas alınarak hazırlanan Anayasa’da kadınların yetkilendirilmesi Çumhuriyetin hayatta kalabilmesi için bir ön şart olarak belirlenmiştir. Yani Kadınların, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşları olduğunun altı çizilmişti.
Anayasamızın 10. Maddesini okumadıysanız mutlaka okumanızı öneriyorum. Anayasamızın 10. Maddesi der ki ;
Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
Bu maddeyi unutmayalım arkadaşlar kanunlarımız karşısında hiçkimsenin bizden üstünlüğü yoktur. Bizlere şiddet uygulama hakkını kendinde göremez. Anayasamız biz kadınların haklarını koruma altına alabilmek için kadın ve erkeğin eşit olduğunu kanunlaştırmıştır.
Öncelikle insan ve tabiki kadın olarak ödenen bedel karşılığı verilen haklarımıza sahip çıkmak mecburiyetindeyiz. Kendi haklarını hiçe sayan bir kadın , hemcinslerini ve gelecek nesillerdeki kız çocuklarımızı tehlikeye atmış olur.Kendimiziki kadar birbirimizin haklarına saygı duymak ve sahip çıkmak zorundayız.
Birbirimizi desteklemeliyiz. Biz kadınlar birbirimize destek olmayıp güç birliği oluşturmaz isek toplumsal çöküşü engelleyemeyiz.
Toplumsal çöküş nasıl başlar?
Kız çocuklarının eğitim haklarının önlenmesi gelecekte anne olup yetiştireceği çocuklarına pek çok konuda yetersiz kalması ile başlar. Kız çocuklarının eğitilmesi en önemli konudur. neden önemlidir?
Çünkü kız veya erkek insan yavrusunun ilk nefesinden itibaren ilk eğitmeni ve öğretmeni anne yani kadındır.
Kadın, haklarını bilmez, sahip çıkmaz bilinçlendirilemez ve eğitilmez ise kızının erken evlendirilmesine karşı gelmez, oğlunun terör örgütlerine, kötü niyetli ideolojilere veya dönemimizin en büyük sorunlarından biri olan uyuşturucu maddelere ve çetelerine kapıldığını fark edemez. Çocuklarının gençliğinin ve geleceğinin çalınmasına bilmeden farketmeden göz yummuş olur.
Amerika’da bir araştırma şirketinin istatistiğine göre ; 15—19 yaş aralığındaki her 5 kız çocuğundan 1’ı, çocuk yaşta evlendirildiği, evlendirilmesi karşılığında para alındığı ve bu kız çocuklarının kocaları tarafından zarar gördüğü tespit edilmiştir.
Anlıyoruz ki bu istatistik hazırlanırken Türkiye istatistiğin dışında tutulmuş çünkü, ne acıdır ki çağdaşlaşan dünya ile uyum içinde olmamız gerekirken, geçtiğimiz günlerde kız çocuklarının evlenme yaşı için maalesef 9 yaş telafuz ediliyordu. İşte toplumsal çöküşe bir örnek daha.
Kadınlara şiddet uygulayan hatta kadınları öldürenler ve biraz daha açıklayıcı olsun o şiddeti uygulayan ve kadını öldüren kocayı, cinsel tacizde bulunan sapığı , tecavüzcüleri koruyan yasaları onaylayanlar kimler yine erkekler .
Erkekleri eğitenler kimler anneler yani kadınlar . Demekki kadın eğitimi erkekleri eğitebilmek için de büyük önem taşımaktadır.
Bütün bu çarpık sistemin düzelmesi biz kadınların elindedir. Eğitimde eşitlik hakkımızın , çalışma özgürlüğümüzün, nüfus planlama hürriyetimizin, seçme ve seçilme haklarımızı korumak zorundayız.
Kız ve erkek çocuklarımız, toplum içindeki sosyal , siyasi,ekonomi, eğitim alanlarındaki değerini öneminin büyüklüğünü bilerek büyümeliler, bu öğretiler ailede başlar.
Özellikle kızlarımıza öncelikle bir birey olduğu bilincini ailede vermeliyiz.
Bizim önce kendi hür irademizle kararlar alabildiğimizi görmeliler ki bizleri örnek alabilsinler.
Düşüncelerimizi aile içinde ve topluluklarda özgürce ifade ettiğimizi kızlarımıza göstermeli öğretmeliyiz çünkü çocuklarımız büyüklerinin söylediklerinden çok yaptıklarını yaparlar.
Bilmeliler ki; ancak birey olduğumuzun farkına varırsak toplumun kadınlara bakışını değişebiliriz. .
Sevgi ve saygılarını besleyerek babalarından, ağbilerinden, kocalarından bağımsız kararlar verebileceklerini, kendileri, gelecekleri ve ülkeleri için kararlar alınırken kendi hür iradesine sahip olduklarını, Evlilikte ve ikili ilişkilerinde ancak eşitlik ilkesi ile mutlu olunabileceğini, vücudunun kendisine ait olduğunu, namusunun kocasının da koruması altında olmadığını beyinlerinin her hücresine işlemeliyiz.
Peki Biz kadınlar birbirimiz için neler yapabiliriz?
Çağdaş dünyanın demokrasi anlayışı ile yaşamayı ve haklarımızı öğrenmenin yanı sıra haklarımızı kullanmayı bilmek aslolandır.
Yüce Cumhuriyetin bize sunduğu hak ve özgürlüklerimiz hakkında daha çok paneller konferanslar düzenleyip geleneksel olarak ihmal edilmiş kadınlarımızı bilinçlendirebiliriz.
Hakların ihlali ve haklarımızı durumlarda korkmadan yasal haklarımızı kullanarak gereklilikleri yerine getirebilecek cesaretimizi gösterebilmeliyiz.
Çağdaş demokratik devletlerde özellikle siyasal katılımda cins eşitliği üzerinde durulmaktadır. Ülkemizde de parlemento ve siyasette kadın temsilci sayıları arttırılmalıdır.
Bir kadının duygularını en iyi ancak bir başka kadın anlayabilir. Bu sebepten kadınları temsilen parlementoya giren kadınlarımız erkek egemenliğine yenilmeyip kadınların, annelerin, özellikle şehit annelerinin sesi olmalılar. Kadını aşağılayıcı, ayırımcı söylemlere karşı koyup kadını ötekileştiren görüşlerle kadınlar adına mücadele etmelidirler.
Geçtiğimiz günlerde, tecavüze uğrayan kızların tecavüzcüsüyle evlendirilmesi yasası söz konusuydu. Kadınların azımsanamayacak kampanyaları, güç birliği ve protestoları karşısında yasa tasarısı geri çekildi. Eğer o yasaya izin verseydik, kendi çocuklarımızın yüzüne bakabilir miydik?
Birbirimiz için Başka neler yapabiliriz?
Bir mesleği olmayan kadınlarımıza meslek edindirme kursları açarak bu kurslara yönlendirebiliriz.
Bir kadın ekonomik bağımsızlığını kazandığı zaman kendine olan güveni kadar sosyal alanlarda da saygınlığının arttığını vurgularken dışarıda çalışmayan ev kadınlarımızın yaptıkları ağır işleri küçümsemekte doğru değildir.
Anneler ve ev kadınları dünyanın en ağır işçileridir.
Sizlerle Erciyes Üniversitesi’nin bir istatiğini paylaşmak istiyorum.
Dünyadaki iş gücünün üçte ikisi kadınlara aitken, kadınların günlük çalışma saatleri erkeklerinkinden %25 daha uzunken ve bütün dünyada toplam gıdanın %50sini kadınlar üretirken, kadınların geliri dünya gelirinin yalnızca %10’u kadardır.
Dünyanın tüm varlığının ancak %1ı kadınlara aittir. Ve inanamayacaksınız ama bu gerçek bir veridir. Dünyadaki tüm yoksulların %70ini kadınlar oluşturmaktadır.
Bu istatistik sonucunda sosyo ekonomik sorunlarımızın sandığımızdan çok daha büyük olduğunu anlıyoruz.
Kadın sorunları o kadar çok ki bugün bizde kanunların olmasına rağmen, neden hala kadın haklarını konuşuyoruz, korunmasını istiyoruz? Değişiklikler yukarıdan (devletten) sadece yasalarla kalmaz, ancak halktan sosyal gelişimlerle eşlik etmeli desteklenmelidir..
Ülkemiz anayasamızdaki bazı maddelerin değiştirilmesi ve başkanlık sistemi ile yönetilmesi kararı için referandum hazırlığı sürecindedir. Bizler de NY konsolosluk binamızda 1—9 Nisan günleri arasında tercihimizi yapıp ülkemizin yeni yönetim şeklinin belirlenmesine katkıda bulanacağız.
Ben Nisan 1 ve Nisan 9 tarihlerinde bir türk vatandaşı olarak görevimi yerine getirmek için tam gün sandık başında görev alacağım.
Yapmamız gereken ve değiştirilmek istenen yasaların eski ve yeni içeriklerini inceleyip ülkemiz için doğru olduğunu düşündüğümüz tercihi hür irademizle yapalım. Tercihiniz ne olursa olsun mutlaka demokratik seçme hakkımızı kullanıp vatandaşlık görevimizi yerine getirelim..
Kadın sorunlarının çözüldüğü daha mutlu daha eşit şartlarda yaşayabileceğimiz kutlamalar diliyorum. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
ABD’de Türklerin 8 Mart tartışması – Odatv
odatv.com/abdde-turklerin-8-mart-tartismasi-0803171200.html