SİLAH ÜRETİMİ – KÜRESEL YOKSULLUK VE İNSAN HAKLARI:
2030 BM SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA HEDEFLERİ
ARAŞTIRMA YAZISI – Bölüm II – Yazan: Naci KAPTAN
DÜNYA SİLAHLANDIKÇA YOKSULLAŞIYOR…
SİLAH ÜRETİMİ
BM TÜRKİYE DERGİSİ Temmuz – Eylül 2012 tarihli sayısında BM genel Sekreteri Ban Ki-moon silahlanma için şöyle diyordu:
“Aşırı silahlanmış dünyamızda barış için ayrılan kaynaklar yetersiz kalıyor. Uluslararası silah ticaretiyle ilgili yetersiz seviyedeki yasalar insanların korkunç bedeller ödemesine yol açıyor. Geçtiğimiz ay, birbiri ile çatışan çıkarlar bu alanda büyük bir ihtiyaç haline gelen uluslararası bir anlaşmaya varılmasına engel oldu. Buna ilave olarak, küresel boyutta güçlü ve artan bir şekilde desteklenmesine rağmen, nükleer silahsızlanma çabalarında da ilerleme sağlanamadı.”
Geçtiğimiz ayın müzakerelerinin başarısız olması ve Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan atom bombalarının yıldönümünün Ağustos ayında yaşanması, nerede hata yapıldığı, silahsızlanma ve silahların kontrolünün neden ulaşılması çok zor hedefler olduğu ve uluslararası topluluğun böylesine hayati öneme sahip bir konuda işleri yeniden yoluna nasıl koyabileceği hususlarının derinden incelenmesi için iyi bir fırsat teşkil ediyor.
Birçok savunma birimi, güvenliğin sınırları korumaktan daha öte bir konu olduğunu anlamaya başlıyor. Hiçbir ülkenin tek başına kontrol edemeyeceği demografik yapıdaki değişiklikler, süreğen yoksulluk, ekonomik eşitsizlik, çevrenin tahrip edilmesi, salgın hastalıklar, organize suç örgütü faaliyetleri, baskıcı hükümetler ve diğer bir çok nedenden dolayı ciddi güvenlik endişeleri ortaya çıkabiliyor. Ancak bu sorunların hiç birinin çözümü silahlardan geçmiyor.
Ne varki, bu yeni güvenlik sorunlarının teşhis edilmesiyle çözüm için yeni politikalar üretilmesi arasındaki uçurum endişe verici boyutlara ulaşıyor. Ulusal bütçe öncelikleri hala eski paradigmaları yansıtıyor. Büyük ölçekli askeri harcamalar ve nükleer silahların modernleştirilmesine yapılan yatırımlar sonucu dünyamız aşırı silahlanmış, ancak barış için yeterli kaynağı ayırmamış bir duruma düşüyor.
Geçtiğimiz yıl silahlanmaya küresel ölçekte harcanan para 1,7 trilyon ABD Dolarını aşmış bulunuyor. Bu da silahlanmaya neredeyse günde 4,6 milyar ABD Doları aktarıldığını gösteriyor. Günde silahlanmaya harcanan para Birleşmiş Milletler’in yıllık bütçesinin iki katına denk geliyor. En cömert harcama ise onlarca yıl boyunca sürecek olan nükleer silahların modernleştirilmesi için yapılıyor.
Soğuk savaş sonrasında ve küresel ekonomik krizin yaşandığı bir dönemde silahlanmaya neden bu kadar çok para harcandığını açıklamak hiç kolay değil. Ekonomistler buna “fırsat maliyeti” diyor. Ben ise bunu insanların kaçırdığı fırsat olarak adlandırıyorum. Aslında nükleer silahlar için ayrılan bütçelerde kesinti yapılabileceği görülüyor.
Söz konusu silahların, uluslararası barış ve güvenliğe yönelik olarak günümüzde karşımıza çıkan tehditlerin önlenmesine bir faydası bulunmuyor. Aksine, varlıkları istikrarsızlığa yol açıyor. Vazgeçilmez oldukları iddia edildikçe nükleer silahlara sahip olma isteği de o kadar artıyor. Dahası, bu silahlarla ilgili kazaların yaşanması ve stoklanmaları ve geliştirilmeleri esnasında sağlık ve çevreye yapacakları etkiler de risk teşkil ediyor.
Nükleer silahlardan arınmaya yönelik taahhütün bir kez daha vurgulanmasının ve bu ortak hedefin ulusal bütçe, plan ve kurumlara yansıtılmasının zamanı gelmiş bulunuyor.
Dört yıl önce, silahsızlanma konusunda beş maddeden oluşan bir öneride bulundum. Önerilerim nükleer silahlarla ilgili bir uluslararası sözleşmeye ya da bu hedefe ulaşılması için bir çerçeve oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğunu vurguluyordu.
Ancak, silahsızlanma konusundaki çıkmaz hala varlığını koruyor. Çözüm için muhakkak ki Devletlerin faaliyetlerini ortak hedefe ulaşılmasına uyumlu hale getirmesi gerekiyor. Bu çıkmazdan kurtulmamız için Devletlerin ve sivil toplumun atması gereken belli adımlar bulunuyor. Bu adımları şunlar teşkil ediyor.
• Amerika Birleşik Devletleri ve Rusya Federasyonu’nun konuşlandırılmış ve henüz konuşlandırılmamış nükleer silahlarda kesintiye gidilmesine yönelik müzakereleri desteklenmelidir.
• Benzer silahlara sahip diğer ülkelerin de silahsızlanma sürecine katılacaklarını taahhüt etmeleri sağlanmalıdır.
• Nükleer silahların ve fırlatma sistemlerinin geliştirilmesi veya üretimi konusunda moratoryum ilan edilmelidir.
• Nükleer silahların üretiminde kullanılacak ana malzemelerin yasaklanmasına yönelik çok taraflı bir anlaşma için müzakereler başlatılmalıdır.
• Nükleer silah denemeleri sona erdirilmeli ve Kapsamlı Nükleer Silah Test Yasağı Sözleşmesi uygulamaya konmalıdır.
• Başka ülkelerde nükleer silah konuşlandırılmasına son verilmeli ve söz konusu silahlar devre dışı bırakılmalıdır.
• Nükleer silahlara sahip ülkeler, ellerindeki silahların miktarı, nükleer silah yapımında kullanılan malzeme, fırlatma sistemi ve silahsızlanma hedefine yönelik olarak yaptıkları dahil olmak üzere nükleer silahsızlanma alanındaki faaliyetlerini BM’ye bildirmelidir.
• Orta Doğu’da nükleer silahlardan ve diğer toplu imha silahlarından arınmış bölge oluşturulmalıdır.
• Kimyasal ve biyolojik silahların yasaklanması ile ilgili anlaşmalara tüm ülkelerin taraf olması sağlanmalıdır.
• Bunlarla birlikte, silah ticareti, küçük ve hafif silahların yasadışı ticaretinin kontrolünün güçlendirilmesi, Mayınların, Misket Bombasının ve Gayri İnsani Silahların (bir diğer adıyla Belirli Konvansiyonel Silahların Kullanımının) Yasaklanması Sözleşmelerine tüm ülkelerin taraf olması ve BM Askeri Harcamalar Raporu ve BM Kovensiyonel Silahlar Kaydı sistemlerine daha fazla katılım konularında da eşzamanlı çalışmalar yapılmalıdır.
Bölgesel ihtilaflara çözüm bulunması için yeni gayretlerin ortaya konması da dahil olmak üzere nükleer silahların olmadığı bir dünyada uluslararası barış ve güvenliğin sağlanmasına yönelik diplomatik ve askeri girişimler başlatılmalıdır.
Herşeyin ötesinde temel insan ihtiyaçlarını sağlamamız ve Binyıl Kalkınma Hedeflerine ulaşmamız gerekiyor. Süreğen yoksulluk güvenliği erozyona uğratıyor. Gelin, nükleer silahlara yapılan harcamalarda ciddi seviyede kesintiler yapalım ve bu kaynakları sosyal ve ekonomik kalkınma için yatırıma dönüştürelim. Böylelikle herkesin yararına olacak şekilde pazarları genişletelim, silahlı çatışmaların nedenlerini azaltalım ve vatandaşlara ortak geleceklerinde söz hakkı verelim. Nükleer silahsızlanma ve nükleer silahların yayılmasının önlenmesi gibi yukarıda belirtiklerim de insanlığın güven içinde olmasının ve gelecek nesillere barışçı bir dünya bırakmamızın temelini teşkil ediyor.
Kalkınma olmazsa barış da olmaz. Silahsızlanma olmazsa güvenlik de sağlanamaz. Ancak, her iki alanda da ilerleme sağlandığında dünyamız daha güvenli ve herkes için refahın olduğu yöne doğru gider. Bunlar tüm milletlerin desteğini hak eden ortak hedeflerdir.” (Kaynak: UNIC Ankara) [1]
SOĞUK SAVAŞ SONRASI
Soğuk Savaş biteli yıllar oldu. Francis Fukuyama’nın “Tarihin Sonu” dediğinden bu yana çeyrek asır geçti. Henüz barış gelmedi! Bunca olandan sonra şu sonuca vardım; demek ki insanlık barış istemiyor. İnsanlık daha ziyade zenginlikten, tartışmadan, çatışmadan, içinde terörün de olduğu savaşlardan yana. Belki insanlığın doğası böylesi bir işleve göre gelişmiş. Belki de bu kapitalizmle özdeş bir konudur. Çeyrek asırda önce “tek kutuplu” bir sürece girdik ve “Yeni Dünya Düzeni” sözlerini çokça tekrarladık. Tarihte iki büyük sayısız küçük savaş yaptık, buna rağmen akıllanmadık, bugün dahi birbirimizi düşman göstererek bu yolla çıkar elde yarışı içindeyiz.
Silah İhraç-İthal Eden 20 Ülke (2011-2015) SIPRI
Küresel Silahlanma
Küresel silahlanma bilgilerine dönelim. Hazırlanmış dünya indekslerine bakıldığında görüyoruz ki ülkeler olanca hızıyla silahlanmasına devam ediyorlar. Savunma programlarına konan bütçe Soğuk Savaş döneminin üstüne şimdiden çıktı bile. Stockholm merkezli Uluslararası Barış Araştırma Merkezi’nin (SIPRI) araştırmalarına göre 2015 yılı için küresel bazda yaklaşık 1,7 trilyon dolarlık bir savunma harcaması söz konusudur. Yoksulluğun alabildiğine artış gösterdiği, zenginle fakir arasındaki makasın giderek açıldığı, küresel ısınmanın durdurulamadığı ve fakat demokrasiyi, özgürlüğü, insan haklarını daha fazla savunduğumuz günümüzde görülen bu silahlanma anlayışı, her nedense birkaç uluslararası kuruluş dışında pek dile getirilmeyen bir konudur. [2] ( 12 Ağustos 2016 Politika, Gürsel Tokmakoğlu )
BM’nin 2030 HEDEFLERİ ÖNÜNDEKİ EN BÜYÜK ENGEL, SİLAHLANMAYA AYRILMIŞ OLAN PAY’DIR.
Kaynak: Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü | SIPRI
Dünya silah ile kuşandı! Tam 1.6 trilyon…
Dünya geçen sene savunmaya 1.6 trilyon dolar harcadı. Küresel silah sanayisinin bu yıl yüzde 2’lik artışla tekrar büyümeye geçmesi bekleniyor. Devletler güvenlik gerekçesiyle yeniden kılıcını kuşanırken, Türkiye gibi savunma ihracatının parlayan ülkeleri için de yeni pazarlar açılmış olacak.
Dünya havacılık, uzay endüstrisi ve savunma sanayisinin bu yıl içerisinde yüzde 2’lik bir artışla tekrar büyümeye geçmesi bekleniyor. Küresel Havacılık, Uzay Endüstrisi ve Savunma Sanayi 2017 Görünümü raporuna göre; ulusal güvenlik tehditleri yükselirken, ülkelerin savunma bütçeleri de artıyor.
DÜNYA SAVUNMAYA 1,6 TRİLYON DOLAR AYIRDI
2016 yılında dünyanın silahlanmaya ayırdığı miktar ise 1,6 trilyon dolar oldu. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü’ne (SIPRI) göre; bu rakam 2015 yılına oranla yüzde 0.4 fazla. Özellikle askeri açıdan güçlü olan ABD, Çin ve Rusya’nın silahlanma harcamalarının yükselmesi dikkat çekiyor. Örneğin ABD silahlanma harcamalarını yüzde 9,2 artırarak 639 milyar dolara çıkardı. ABD’nin 45. Başkanı Donald Trump’ın selefi Barack Obama ise 4 trilyon dolarlık 2017 federal bütçesinde, Savunma Bakanlığı’na yaklaşık 583 milyar dolar ayırmıştı.
RUSYA’DAN SURİYE İÇİN 464 MİLYON DOLAR
Suriye’deki angajman için 2016 yılında yaklaşık 464 milyon dolar harcadığı belirtilen Rusya’nın da çoğunluk bütçesi savunmaya ayrılmış durumda. Moskova yönetimi, donanma için belirlediği tutarı yüzde 5,99 arttırarak, 69,2 milyar dolara yükseltti. Güvenlik politikası savunmaya dayalı Çin’de ise bu rakam yüzde 5,4’lük artışla 215 milyar dolar oldu.
ABD’NİN EN BÜYÜK SİLAH ANLAŞMASI
Suudi Arabistan-İran gerilimi, tarafların müzakerelere şans tanımayarak askeri yöntemlere ağırlık vermesi bölgenin silahlanma politikalarında değişikliği de beraberinde getirdi. Geçtiğimiz günlerde Trump’ın Suudi Arabistan’ı ziyaret etmesiyle ABD tarihindeki en büyük silah anlaşmalarından birine imza atıldı. İki ülke arasında silahlanma için 280 milyar dolarlık iş birliğine gidildi. Uzmanlar, Ortadoğu’daki temel gerginliklerin askeri harcamaların artmasını daha da tetikleyeceğini ifade ediyor. [3]
BM 2030 KÜRESEL HEDEF 1 – YOKSULLUĞA SON
Ban Ki-moon Silahlanma ve Kalkınmanın birbiriyle eş yürümesine dikkat çekmektedir. Silahlanma olgusu BM 2030 hedeflerinde öngörülen konuların gerçekleşmesini önleyici ve geciktirici şekilde ve gittikçe ivmelenen bir yükselişe sahiptir.
BM’nin 2030 hedefleri önündeki en büyük engel silahlanmaya ayrılan paydır. Ve silahlanmaya ayrılan payın büyüklüğü BM 2030 hedeflerini geciktirmektedir.
Yoksulluğun tüm biçimlerinin her yerde ortadan kaldırılması maddesinin giriş bölümünü hatırlayalım;
1.1. Günde 1,25 dolardan daha az bir parayla geçinen insanların sayısı şeklinde ölçülerek tanımlanan aşırı yoksulluğun 2030’a kadar herkes için, her yerde ortadan kaldırılması
1.1.1. Cinsiyete, yaşa, işteki durumuna ve kent kır ayrımına göre uluslararası yoksulluk sınırının altındaki nüfusun oranı
1.2. 2030’a kadar ulusal tanımlara göre bütün boyutlarıyla yoksulluk içinde yaşayan her yaştan erkek, kadın ve çocuk oranının en az yarıya indirilmesi (http://www.kureselhedefler.org/hedefler/yoksulluga-son/). [4]
KÜRESEL YOKSULLUK VE İNSAN HAKLARI
Küresel Yoksulluk ve Küresel Şiddet Kıskacında İnsan Hakları:
İçinde yaşadığımız dünya düzeninde yoksulluk ve şiddet, önemini giderek arttıran kavramlar haline geldi. Kuşkusuz bu durum, yoksulluğun yayılmasıyla ve soykırım, silahlanma, savaş gibi aşırı şiddet biçimlerinin gündemdeki ağırlığını arttırmasıyla bağlantılıdır. Ne yoksulluk, ne de şiddet olgusu yenidir, ancak içinde yaşadığımız tarihsel evre, bu olguların günümüze özgü biçimlenişlerinden söz etmeyi gerektirecek ölçüde yeni özellikler taşımaktadır ve dünya sistemi gittikçe yoksulluk ve şiddetle karakterize olmaya başlamıştır. Yoksulluk ve şiddet kavramlarının güncel önemi dünya düzenindeki yapısal değişim sürecinde yatmaktadır ve yoksulluğu derinleştirip, şiddeti sıradanlaştıran tarihsel eğilim, egemen ideolojinin de ancak yoksullukla ve şiddetle “mücadele” söylemiyle meşruiyet üretebilmesini mümkün kılmaktadır.
“Yoksullukla Mücadele” Stratejileri
“Yoksullukla mücadele”, uluslararası gündeme 90’lı yılların başında girdi. Ne var ki başlangıçta bu giriş, artan yoksullaşmaya sembolik bir tepkinin ötesine pek gitmiyordu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, ilkin 1992’de “yoksulluğun yok edilmesi uluslararası günü”nü (17 Ekim) ilan etti. [Bkz1]
Bunu, yoksulluğun yok edilmesi uluslararası “yılı”nın (1996) ve “birinci onyılı”nın (1997-2006) ilan edilişi izledi. [Bkz2]
“Yoksullukla mücadele”nin kalkınma gündemine dahil oluşunda, Birleşmiş Milletler’ce 1995’te Kopenhag’da gerçekleştirilen Toplumsal Kalkınma Dünya Zirvesi kurucu bir rol oynadı. Zirve, yoksulluğun yok edilmesini “insanlığın etik, sosyal, politik ve ekonomik bir zorunluluğu” olarak kabul etti. [Bkz3]
Ancak bu zorunluluk, “serbest” piyasa ideolojisi içine yerleştirilmişti. Bir yandan yoksulluğun arttığını tespit eden Zirve, diğer yandan küresel piyasa sistemini teşvik eden bir politikayı benimsedi. Zirve belgelerinde vurgulanan “toplumsal adalet ve kalkınmanın sağlanması”, “zengin ve yoksullar arasındaki açığın kapatılması” gibi ideallerin gerçekleşmesi için de, gelişmiş ülkelerden az-gelişmişlere resmi kalkınma yardımlarının aktarılmasından başka bir önlem öngörülmedi. [Bkz4]
Bu önlem ise, yoksulluğu azaltma amacının ölü doğması anlamına geliyordu. Çünkü ABD başta olmak üzere gelişmiş devletler, 70’lerden bu yana kalkınma gündemini meşgul eden resmi kalkınma yardımlarını transfer etmede pek gönüllü olmamıştı ve uygulama, yardımın Küresel Yoksulluk ve Küresel Şiddet Kıskacında İnsan Hakları 3 stratejik çıkarlara göre seçmeci bir biçimde verilmesinin tercih edildiğini gösteriyordu. Nitekim ABD, Kopenhag Zirvesinin resmi kalkınma yardımlarının aktarılmasını öngören taahhütlerine çekince koymayı ihmal etmedi. [Bkz5]
90’lar boyunca da gelişmiş ülkelerden az-gelişmişlere resmi kalkınma yardımları artmak şöyle dursun, sürekli olarak azaldı. Bu durum, uluslararası alanda yoksulluğu azaltma amacının doğuşunun gerçekçi ve samimi olmadığını yeterince sergileyen bir kanıttı. Dünya Bankası da, 1990’dan itibaren yoksulluğu azaltma stratejilerini açıklamaya başladı. [Bkz6]
Ancak Dünya Bankası’nın süreç içinde revizyondan geçirdiği bu stratejiler de, yoksulluğun azaltılmasını “piyasa dostu” reformlara bağladı. Dünya Bankası da, Birleşmiş Milletler gibi, yoksulluğu Üçüncü Dünyaya özgü bir sorun olarak kabul etti ve “kalkınma” gündemine yerleştirdi. Bugüne değin değişmeyen bu yaklaşım, Kuzeydeki Güneyi gözardı ediyor, yoksulluğun küresel boyutunu gizliyor.Bankanın yoksulluk sınırı olarak geliştirdiği “günde 1 dolar” gelir standardı da, dünya yoksullarının sayısını manipüle ediyor ve yoksulların bir “azınlık” olarak gösterilmesine hizmet ediyor. [Bkz7]
Dünya Bankası’nın Üçüncü Dünyaya uyguladığı bu standart, gerçekte bu dünyanın bireylerine “1’er dolar” değer biçilmesinden başka bir anlama gelmiyor. Günde 1 doları keyfi biçimde yoksulluk eşiği olarak kabul eden Banka, dünya nüfusunun yalnız beşte birinin (1.2 milyar) yoksul olduğu sonucuna ulaşıyor. İnsan yaşamını günde 1 dolarlık parasal bir değerle özdeşleştiren, bireylerin temel insani ihtiyaçlarını karşılamaları için Üçüncü Dünyanın her yerinde kişi başına günde 1 doların yeterli lacağını varsayan bu standart, aynı zamanda dünyada yoksulluğun azaldığı iddiasının ileri sürülmesine de imkan veriyor:
Dünya Bankası, azgelişmiş ülkelerde yoksulluğun azalma eğiliminde olduğunu belirtirken,(Bkz Dünya Bankası verilerine göre, azgelişmiş ülkelerde 1987-1998 arasında günde 1 dolardan az gelirle yaşayan nüfus oranı % 28’den % 24’e düşmüştür. [Bkz8]
Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP), Milenyum Zirvesinin hedeflerine kısmen ulaşıldığını saptıyor. [Bkz9]
Eylül 2000’de gerçekleştirilen Milenyum Zirvesinde, dünyadaki yoksulluk oranının 2015 6 ABD, Kopenhag Bildirisinin 7 (e) taahhüdüne ve Eylem Programının 11 (h) paragrafına çekince koymuştur. Ayrıca yazılı bir açıklamada bulunarak, daha önce de resmi kalkınma yardımları konusunda herhangi bir sorumluluk üstlenmediğini, bu nedenle Zirve belgelerindeki ilgili hükümlerin yalnız bu tür taahhütlerde daha önce bulunmuş olan devletleri bağlaması gerektiğini belirtmiştir. 7 Gerçi Dünya Bankası, 1980’lerin başından itibaren yoksulluk sorununu gündemine almış ve “yapısal uyum, büyümeyi sağlar; büyüme, yoksulluğu azaltır” dogmasını işlemeye başlamıştır [Bkz3]
DİP NOTLAR
1. ( A/RES/47/196 (22 Aralık 1992)
2. ( A/RES/48/183 (21 Aralık 1993); A/RES/50/107 (20 Aralık 1995)
3. ( Copenhagen Declaration on Social Development, Commitment 2)
4. (Kopenhag Zirvesinde, gelişmiş devletlerin milli gelirlerinin yüzde 0.7 oranını resmi kalkınma yardımı olarak en kısa zamanda azgelişmiş devletlere aktarmaları hedefi teyit edilmiş ve bu yardımların arttırılması taahhüt edilmiştir. Bkz. Copenhagen Declaration on Social Development, Commitment 7 (e), Commitment 9 (l); Programme of Action of the World Summit for Social Development, par. 11 (h)
5. (ABD, Kopenhag Bildirisinin 7 (e) taahhüdüne ve Eylem Programının 11 (h) paragrafına çekince koymuştur. Ayrıca yazılı bir açıklamada bulunarak, daha önce de resmi kalkınma yardımları konusunda herhangi bir sorumluluk üstlenmediğini, bu nedenle Zirve belgelerindeki ilgili hükümlerin yalnız bu tür taahhütlerde daha önce bulunmuş olan devletleri bağlaması gerektiğini belirtmiştir)
6. (Gerçi Dünya Bankası, 1980’lerin başından itibaren yoksulluk sorununu gündemine almış ve “yapısal uyum, büyümeyi sağlar; büyüme, yoksulluğu azaltır” dogmasını işlemeye başlamıştır (Krş. J. Oloka-Onyango, “Poverty, Human Rights and the Quest for Sustainable Human Development in Structurally-Adjusted Uganda”, Netherlands Quarterly of Human Rights, Vol. 18, No. 1, March 2000, s. 36). Ancak, Bankanın yoksulluğu azaltma stratejisi ilk kez 1990 Dünya Kalkınma Raporu’nda sistemli bir biçimde sunulmuş ve ayrıntılandırılmıştır (Krş. World Bank, The World Bank Annual Report 1998, Washington, D. C., s. 64)
7. (Michel Chossudovsky, “Global Poverty in the Late 20th Century”, Journal of International Affairs, Vol. 52, No.1, Fall 1998, (www.mtholyoke.edu/acad/intrel/chossu.htm), (17.09.2001)
8. (World Bank, World Development Report 2000/2001: Attacking Poverty, Washington, 2001, s. 21-23)
9. United Nations Development Programme, Human Development Report 2001, s. 22, (www.undp.org/ hdr2001), (17.09.2001)
KAYNAKLAR
[1] http://www.unicankara.org.tr/2012_sept/haber-9.html
[2] https://politikmerkezcom/konular/politika/kuresel-silahlanma-dinamikleri-ve-turkiye/
[3] http://www.milliyet.com.tr/dunya-silah-kusandi-tam-1-6-ekonomi-2456560/
[4] http://www.kureselhedefler.org/hedefler/yoksulluga-son/
[5] http://www.muharrembalci.com/hukukdunyasi/alintilar/509.pdf
Bölüm II – Devam edecek
Naci Kaptan | 06 Nisan 2018
– Posted on 9 April 2018.
Turkish Library Museum is under the umbrella of The Light Millennium Organization, which is officially formed based in New York in 2001. NGO Associated with the United Nations Department of Public Information since 2005.
https://turkishlibrary.us | http://www.lightmillennium.org