Naci KAPTAN
Sene 1955 , günlerde 6 Eylül, 11 yaşındayım. Memur olan babamın İstanbul’a tayini ile gelmiş ve kiralık bir eve yerleşmiştik.
Yer, Fatih’in Çarşamba semti. Çarşamba polis karakolunun bulunduğu, çarşının başladığı yerin yanından Haliç Fenerine inen dik Camcı Çeşmesi yokuşunun ortalarına denk gelen ve Rumlara ait “Kırmızı Kilise” dediğimiz Rum Patrikhane binasına giden ara yolda köşe başında oturuyorduk. Pencerelerimizden Haliç ve karşı kıyıdaki Kasımpaşa, Hasköy görülürdü.
Ev yüksek duvarların ve çift kanatlı büyük ve sağlam bir kapının ardına saklanmıştı . Ev sahibimiz babamın memuriyet arkadaşıydı. Evi Rumlardan satın almış ve alt katını bize kiraya vermişti. Evimiz vasıtaların geçemediği merdivenli bir yokuşun ortalarındaydı. kapıdan girişte kocaman bir manolya ağacı gelenleri karşılardı. Bahçesinde yağmur sularını toplayan kanallar yere gömülmüş koskoca bir sarnıçla buluşurdu. Evlerde suyun olmadığı zamanlardı.
Çevremizde birbiriyle kesişen yokuşlu ,parke taşlı dar sokaklardaki birbirine yapışık evlerde genellikle Rum’lar vardı. Rum kadınlar kapılarının önünde merdivenlerde oturur , ellerinde işlerini yaparken birbiriyle sohbet ederlerdi. Rum , Türk farkı olmadan birbiriyle iyi komşuluk yaparlardı . Güzel günlerdi.
Tarih 6 Eylül akşam vakti havanın kararmaya başladığı zamanlar.
Bahçe kapısı önünden bağırmalar ve gürültüler geldi. Ahşaptan yapılma büyük bahçe kapısına vurulmaya başlandı. Korkmuştuk. Babamla birlikte kapıyı vardık , dışarıdan “Açın kapıyı” diye küfür ve bağırtılar geliyordu. babam kapıyı açtı . Gelen kalabalığın önlerinde olan birkaç kişi durakladı , bir başkası ise “Burası Rum evi” diye yol gösteriyordu . Babam da “Biz Türk’üz bu evi satın aldık “ deyince “Bayrak göster” dediler. Evde bayrağımız vardı, aldım getirdim . Durakladılar ve hemen alt tarafımızda olan , bir Rum ailenin oturduğu evin kapısına yüklendiler. Kapı açılmayınca kırmaya başladılar. Evden kadın ve çocuk korku bağırtıları geliyordu , ne olduğunu ne biz ne de onlar anlayamamışlardı . Evin Rum sahibi adam kapıyı açar açmaz adama acımasızca vurmaya başladılar.
Yüzü gözü kan içinde kalan adamın şu sözleri aklımda kalmıştır ; ” Ben Kore gazisiyim bu ülke için savaştım “ derken de elindeki Kore Gazisi madalyasını göstermeye çalışıyordu . Evlere baskın verenlerin , adama vururken “Atatürk’ün evini bombalayarak yakmışsınız” diye bağırmalarından ne için böyle toplumsal bir linç davranışı olduğunu anlar gibi olmuştum. Ama Selanik’te patlayan bombanın günahının neden burada yaşayan Rum’lara yüklendiği sorusu kafamda belirmişti. Komşu evlerde oturan Türk vatandaşlar araya girerek Kore gazisi Rum’un dövülmesini ve evine girilmesini önlediler.
Çevrede birçok Rum evi vardı. Vandal grubun başında yol gösteren bir kaç kişi vardı. Anladım ki daha önceden Rum evleri belirlenmişti. Grubun peşine takılarak neler olduğunu izledim. Rum evlerinin kapılarını tek tek kırarak kadın erkek yaşlı demeden acımasızca dövüyorlar, evin eşyalarını kırıyor, pencerelerden aşağıya atıyor, talan ediyor, ateşe veriyor ve çalıyorlardı. Kadın ve çocukların korku bağırışları halen kulağımdadır.
Rumlara komşu olan bir kaç Türk, vandal kalabalık evleri talan ederken , olabildiği kadar Rum vatandaşı alarak orada olan bir caminin içine sakladılar. Rumlar korku içinde ne olduğunu dahi anlayamamışlardı. Hiç olmazsa bu Rum vatandaşların canları kurtulmuştu.
Ertesi gün gazeteler Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığı haberiyle defalarca baskı yaptılar. İktidarın da bu toplumsal saldırı olayına sessiz kalmasıyla 7 Eylül’de de bu olaylar devam etti. Rum vatandaşların özellikle İstiklal caddesinde olan işyerleri talan edildi, soyuldu, ateşe verildi. Kumaş topları tramvayların ardına bağlanarak çekildi. Mallar istiklal caddesine saçıldı, değerli olanlar çalındı. Kuyumcu dükkanları ise soyuldu. bazı kuyumcu hırsızlarının çantalar dolusu altın ile yakalandığı haberleri gazetelere, ajanslara düştü. Babamla birlikte istiklal Caddesine giderek bu iç yakan talanı da gördüm.
İstanbul’un toplumsal kültür zenginliği olan Rum vatandaşlar bu olaydan sonra Türkiye’de can güvenliklerinin kalmadığını gördüler ve istanbul’u terk ederek Yunanistan’a gittiler. Kalanlar ise büyük bir toplumsal baskı altına alındılar. kendi aralarında Rumca konuştuklarında her yerde “Türkçe konuş vatandaş” baskısıyla karşılaştılar. Rum vatandaşlar her geçen gün istanbul’u , Türkiye’yi terk ederek toplumsal kültür zenginliğimizden eksildiler ve birlikte yaşama kültürümüz bundan yara aldı.
6-7 EYLÜL’de NELER OLDU
6-7 Eylül Olayları! Mozaiğin çatladığı gün neler yaşandı?
Londra’da Kıbrıs görüşmeleri sürerken, İstanbul’da yaşayan azınlıklar “Atatürk’ün Selanik’teki evi bombalandı” yalan manşetiyle hedef haline getirildi. 30’dan fazla kişi öldü, kadınlara tecavüz edildi, kilise ve sinegolar yakılıp yıkıldı…
6-7 Eylül Olayları!
İSTANBUL’da 63 yıl önce “Türkiye Mozaiğinin çatladığı gün” tertiplendi ve başarıyla sahneye konuldu. Londra’da Kıbrıs görüşmeleri sürerken, İstanbul’da yaşayan gayrimüslimler bir yalan haberle hedef haline getirildi. Selanik’te Atatürk’ün evine Yunanlılar tarafından bomba atıldığı haberi üzerine 6 Eylül 1955�te ellerinde kazma, balta ve sopalarla sokaklara dökülen binlerce kişi gayrimüslimlere ait ev ve iş yerlerini yakıp yıktı.
O iki gün Türkiye tarihine “6-7 Eylül Olayları” olarak geçen kara sayfayı ekledi. Peki o gün ne oldu? Neler yaşandı? Türkiye’nin milli gururlarından futbol efsanesi Lefter, o gün neler yaşadı en çok neye üzüldü? İşte o 6-7 Eylül olayları…
YALAN MANŞET HALKI SOKAĞA DÖKTÜ…
İstanbul Ekspres gazetesi “Atamızın evi bombalandı” manşetiyle ikinci baskısını yaptı. Tirajı 20 bin civarında olan gazete 6 Eylül’de 290 bin bastı. Bunun için önceden kağıt stoğu yaptığı iddia edildi.
– Öldürülen kişilerin sayısı, kayıtlara geçtiği kadarıyla 37’ydi. Kayıtlara 60 olarak geçen tecavüz vakasının gerçek sayısı ise 400 civarındaydı.
KADINLARA TECAVÜZ RAHİPLERE ZORLA SÜNNET…
Bazı kadınlar tecavüz edildikten sonra öldürüldü. 90 yaşındaki rahip Hrisantos Mantas diri diri yakıldı. En az birkaç rahip bıçakla ve zorla sünnet edildi. Onlarca kişi linç edildi.Yalnızca İstanbul’da değil, İzmir ve Ankara’da da benzer olaylar yaşandı, üstelik Urfa, Mardin, Midyat’ta da Süryanilere saldırıldı.
5 BİN 317 MEKAN YAKILIP YIKILDI…
4 bin 214 ev, 73 kilise, 26 okul, 1 sinagog, işyeri ve dükkan benzeri toplam 5 bin 317 mekan yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bu veriler uluslararası literatürde 6-7 Eylül hakkındaki en kapsamlı kitabın yazarı olarak tanınan Speros Vryonis’in verdiği rakamlar.
Kiliselerin içindeki kutsal resimler, haçlar, ikonalar ve diğer kutsal eşyalar tahrip edildiği gibi, İstanbul’da bulunan 73 Rum Ortodoks kilisesinin tamamı birkaç saat içerisinde harabeye çevrilirken, dinamitlerle patlatılmış, ateşe verilmiştir.
Kilise içinde kutsal eşyalar tahrip edilmiş, İsa tasvirlerinin gözleri oyulmuş, haçlar kırılmış, mezarlar açılıp cenazelerin kemikleri ortalığa saçılmış, yeni gömülmüş bir cenaze ağaca asılarak karnına Türk bayrağı saplanmıştır.
Provake edilmiş kalabalıklar hızlarını alamayınca Rumların ev ve işyerlerine ve NATO’da görevli Yunanistan askerlerinin evlerine saldırdılar. Bir Rum-Ortodoks kilisesini yaktılar.
CELAL BAYAR NE DEDİ?..
Celal Bayar’ın, İstiklal Caddesi’ndeki hasarı görünce, etrafındakilerin duyacağı bir sesle İçişleri Bakanı Namık Gedik’e “Galiba dozu kaçırdık” dediği olaylarda 11 kişi hayatını kaybetti.
Olayların ardından, Türkiye’de yaşayan binlerce Rum, Türkiye’den göç etti. Nüfus mübadelesi sonucunda 1925 yılında yaklaşık 100 bine düşen İstanbul’daki Rum nüfus son dönemde 2 bin 500’e kadar geriledi.
SİYASİ FATURASI KİME KESİLDİ?..
Olayların kontrolden çıkması üzerine Adnan Menderes Sapanca’daki tatilini yarıda keserek Ankara’ya döndü ve sıkıyönetim ilan edildi. Olaylarla ilgili olarak önce 3.151 kişi tutuklandı. Sonradan bu sayı 5.104’e yükseldi.
Bu süreçte İçişleri Bakanı Namık Gedik, istifa etti ve yerine geçici olarak Savunma Bakanı Ethem Menderes atandı, Bakan Fuat Köprülü vekaleten Savunma Bakanlığı görevini üstlendi. Milli Emniyet Hizmetleri şefi (MAH Reisi), İzmir valisi, İzmir�de bulunan birliklerin komutanları, İstanbul emniyet müdürü ve üç general, hükümet tarafından görevden alındı, bir dizi memurun olayların engellenememesinden sorumlu oldukları gerekçesiyle görev yerleri değiştirildi.
ÖZEL HARP DAİRE BAŞKANI’NIN İTİRAFLARI…
Özel Harp Dairesi (ÖHD) Başkanlığı, Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı ve Milli Güvenlik Kurulunda üst düzey görevlerde bulunmuş emekli Tuğgeneral Sabri Yirmibeşoğlu yıllar sonra 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili şunları söylemişti:
-Pardon Paşam anlamadım, 6-7 Eylül olayları mı?
-Tabii. 6-7 Eylül de, bir Özel Harp işiydi. Ve muhteşem bir örgütlenmeydi. Amaca da ulaştı. Sorarım size, bu muhteşem bir örgütlenme değil miydi?
-E, evet Paşam!…
LEFTER: EN KÖTÜSÜ HARÇLIK VERDİĞİM ÇOCUKLARIN EVİMİ TAŞLAMASIYDI…
Türk futbolunun ve Fenerbahçe’nin efsane ismi Lefter Küçükandoniadis de saldırganlardan nasibini almıştı. Milli Takım ve Fenerbahçe’nin de yıldız golcüsüydü.. Ay Yıldızlı forma ile nice goller atmıştı. Atina’da Yunanistan’a gol bile atmıştı… Yunanlılar ona Turko, Turko diye tezahürat yapmıştı.. Çöp arabasıyla dolaşan saldırganlar onun da evine geldi.. Araçtan inip taşlamaya başladılar… Vurun şu gavura diye bağırıyorlardı.. Sonrasını Lefter Küçükandonyadis anlatıyor:
“On beş gün önce gol attığımda omuzlardaydım… O gün ise kayalar ve boya tenekeleriyle karşılaştım… En kötüsü harçlık verdiğim çocuklar evime saldırdı. Evde ne pencere, ne kapı kalmıştı. Kızlarım küçüktü, onları öldürmeye kalktılar. İstanbul’dan emniyet müdürü evime geldi. Gece gördüğü manzara karşısında ‘aman Allah’ım’ demişti!“
6-7 Eylül olaylarının fitilini ateşleyen yalan manşeti atan İstanbul Ekspres gazetesi olayların ardından sergilenen vahşete adeta alkış tutuyordu…
KAPICI MEHMET’İN HİKAYESİ…
Kapıcı Mehmet’in hikayesi ise en tuhafı idi. Bütün gece, elinde Türk bayrağı ile kapının önünde oturmuş ve gelen kalabalıkları “Burada Rum yok” diye kovuşturmuştu. Böylece kendi binasında oturan Müslüman olmayanları korumuş ancak tehlikenin geçtiğine emin olunca gidip karşı caddedeki binalara saldırmaya başlamıştı. (1)
* * *
6-7 Eylül olayları Türkiye’nin ayıplı kara günleridir. Atatürk’ün Selanikte’ki evine 2 Türk tarafından ses bombası atılmış ve toplum provoke edilmiştir. Bu konunun parde arkasını daha iyi anlamak için http://nacikaptan.com/?p=60339 linkindeki HİÇ BİR ŞEY GÖRÜNDÜĞÜ GİBİ DEĞİLDİR başlıklı yazıyı okumanızı öneririm.
Ve uzun seneler sonra Yunanistan’ın Pire Limanında yükümüzü boşalttık, kalkış hazırlıklarını yaparken, gemici yaşlı bir Yunan’lıyı getirdi. Yunan’lı adam Türkçe “merhaba” dedi ve sarıldı. şaşırmıştım. Adam devam etti “ Türk Bayrağını gördüm, hatır sormaya geldim. İstanbul, Beyoğlu, istiklal caddesi, camiler, Türk komşularım, Boğaz hale aklımda ve rüyalarımda. 6-7 Eylül olaylarından sonra buraya geldik, bizi dövdünüz, öldürdünüz, malımızı talan ettiniz çok haksızlık yaptınız ama oraları , komşularımı özlüyorum!!!”
Çok utanmıştım, sözler boğazımda düğümlendi, olanları yaşamış, görmüştüm. Adama ben de sarıldım. “Bağışlayın” diyebildim. İkimizin de gözlerimizde yaş vardı.
KİŞİSEL ÖZÜR
Bu vandal provokasyon nedeniyle, evlerinden, işlerinden, yaşamlarından ettiğimiz, toplumsal yaşam kültürümüze katkı sağlayan, doğdukları ülkeyi azınlık olmaları nedeniyle terk etmek zorundan kalan tüm RUM VATANDAŞLARDAN özür diliyorum. Devletler de kendi tarihindeki yanlışlarla yüzleşmelidir. Umarım bu özür Devlet tarafından da yapılır .
Naci Kaptan
06 Eylül 2018
– Yukarıdaki yazı, bir TurkishLibrary.Us ve NaciKaptan.Com websitesi ortak yayınıdır.
TurkishLibrary.Us’de diğer Naci Kaptan Yazıları
Bu yazı, 7 Eylül 2018 tarihinde yayınlanmıştır.
Turkish Library Museum, The Light Millennium Organizasyonu bünyesindedir. New York Eyaleti kanunları çerçevesinde resmen tüzel bir kişilik kazanarak, 17 Temmuz 2001’de kurumlaşmıştır. NGO/STK (Non-Governmental Organizations) statüsüyle, Birleşmiş Milletler’in Kamu Bilgi Birimi’ne ( United Nations Department of Public Information | UN.DPI.NGO) 2005 yılından itibaren üyedir.
https://turkishlibrary.us | http://www.lightmillennium.org